ayşe kulin

entry101 galeri
    44.
  1. sözlük yazarlarının tavsiyelerine aldanarak veda adlı romanını alıp okuduğum fazla cesaretlendirilerek kitap yazmaya teşvik edilmiş yazar. kitabını okurken bir çok defa bırakacak olmama rağmen kitap bitirme gibi kötü ve sabır gibi latif bir huyum olduğu için ısrarla devam ettim kitabını okumaya. ve eleştirme günü nihayetinde geldi. başlıyorum kızmaca yok.

    öncelikle yazarın üslubu hiç çekici değil. konuyu derli toplu anlatabilsede, üslubda aradığımız o "beni okumaya heyecanla devam et" taşkınlığı yok. hep okuyucuyu içine çekemeyen ağır duygusal sahnelere girişilmiş, ve sonuç olarak böyle pasajların sonunda yazar sadece kendi ağlamış kendi gülmüş heyecanlanmış öylece kalmıştır. mesela kitapta mehpare kemali çok sever. yazarımız ise mehpare nin kemal i ne kadar sevdiğini anlatmak için sürekli "o kadar seviyor ki onun için canını bile verir" tandanslı ikna cümleleri ile okuyucuyu ikna etmeye çalışır. hayır hanım abla bana olay anlat, romanın içinde sindir aşklarını, bana açıktan açıktan bağırma liseli ergenler gibi "çok seviyoooo" diye.

    yazarın kadın olmasından kaynaklanan bir kaç problemde var. öncelikle romanında kurtuluş savaşı dönemini anlatırken çoğu yerde kadınlarında bu savaşta ne kadar önemli yere sahip olduğunu bağırıp durmuş. çoğu yerde kendimi "tamam şampiyon sakin ol, biliyoruz sizde birşeyler yaptınız" derken buldum. yazıya kadınlığı bu kadar bulaştırması ben gibi erkek okuyucuları rahatsız ediyordur zannımca. mesela, dışarda cihan harbi yaşanırken konakta kadınlar erkeklerini diğer kadınlardan kıskanır. sürekli dedikodular, birbirinin arkasından konuşmalar, tamamen basit yanlarıyla anlatır karakterleri. ama mesele asilliğe gelince yazar akrabalarına toz kondurmaz, şu kadar asiller bu kadar asiller şu soydan geliyorlar falan.

    zaten en büyük problemlerden biriside karakter oluşturmak. yazarın çizdiği karakterlerin hiç birisi canlı değildir. biz onları tanıyamayız. bi resmini oluşturamayız kafamızda. hep robot kalır karakterler zihnimizde. dolayısıyla karakterlerin acısı acımız sevinci sevincimiz olmaz. hep yabancı kalırlar bize. bu konuda da yazar tuzağa düşmüş ve karakterleri bize teorik olarak tanıtmaya kalkmıştır. halbuki tüm bunları okuyucunun yaşayarak öğrenmesi gerekir. öyle okuyucuya dikte ettirerek oluşturamazsınız karakteri.

    yazarın en kötü olduğu konulardan bir diğeri ise ikili diyalogların, kötü tiyatro oyuncularının yan gözle seyirciye bakarken ağzında yavan kalan konuşmalarına benzemesi. diyaloglar öyle bir yazılmışki, iki kişi kendi arasında özel konuşma yaparken okuyucuyuda şu konuda bilgilendirelim havalarında. yapma hanımefendi okuyucunun zekasına güven. sen devam et biz çözeriz olayı. sıkıcı olma.

    yazarın yaşına hürmetim olsada, yazarın dili osmanlıcaya hakim olamayacak kadar sedeleşmiş. dolayısıyla sade türkçesiyle tarihi roman yazmaya çalışırken patlamış. peki bizim yazarımız napıyor. bizi sözde o günlere götürecek atraksiyonlara giriyor. kuzum lu hitap cümleleri, başta behice hanım derken zamanla onun behicanım olması gibi, kızların babasına beybaba diye hitap etmesi gibi, yada paşanın kızlarını leman hanım suat hanım diye saygıyla sevmesi gibi. bunlar çok klasik ama üsluba uymayan şeyler.

    yazarın tarihi olayları yorumlaması ise hiç değinmeyeceğim konu. şu haklıydı bu haksızdı olaylarına hiç girmeyeydi iyiydi.

    velhasıl kelam türkiyenin en önemli sorunlarından birisinin güne vurmuş şeklidir bu yazar. türkiyede yeteneği olan değil, çalışan ve cesaretlendirilen insanlar meşhur olur. işte istanbul lu bir ailenin aşırı cesaretlendirilmiş küçük kızının kalemi böyle de güçsüz, yapacak bir şey yok.

    siz, yetenekli gençler! yazmaya üşenin ve vazgeçin yazmaktan...
    0 ...