"Bana bir masal anlat baba
içinde denizler balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay..."
şarkıdaki gibi; insan hep ister, hep diler; güzel şeyleri, hayalleri, korkusuzca nefes alıp verebildiği bir dünyayı... masalardaki gibi... ister ki başucunda masal okuyan babasını dinle dinleye uykuya dalıp hep o "cennette" yaşamayı...
masal bu ya; "bir varmış bir yokmuş ..." diye başlarsınız ve gönlünüzden ne geçerse bu masallarda bir bir gerçekleştiriverirsiniz: her şey olabilir bu masal dünyasında; bir anda dünyaya tepeden bakan bir deve ya da sihirli, sevimli küçük bir cüceye dönüşebilirsiniz. belki de külkedisi gibi hayatınıza dokunan sihirli bir değnekle bir anda çok mutlu prenses olursunuz. pencereden aşağı sarkıttığınız uzun saçlarınızla sevdiğinizle aranızdaki uzun masefaleri saçlarınızla kısaltırsınız bazen. ya da en güzeli; uyuyan güzel bir "pamuk prenses" ken beyaz atlı prensiniz öpücüğüyle güzel bir hayata açarsınız gözlerinizi, "gerçek "aşk" a (sadece masallarda varolan şey) ulaşırsınız.
ve her masal gibi sizin masalınız da mutlu sonla biter, geriye gökten düşen üç elmayı kimlere paylaştıracağınızın tasası kalır bir tek... onun dışında hayat toz pembedir; tatlı bir rüya: hayal ama bir o kadar gerçek, uzak ama bir nefes kadar da yakın..
ne yazıkki "gerçek hayat" denen masal her zaman mutlu sonla bitmez. bol bol gözyaşı, ayrılık ve kederle süslenmiş "gerçek hayat masalı" nda ne çıkarsız "yedi cüceler" vardır, ne bir öpücükle yakışıklı prense dönen kurbağalar, ne de hayatı cennet'e döndüren "sihirli sözler"... bu masalda olan tek gerçek; çıkarcı, kıskanç, kindar, kibirli, kötü kalpli "cadılar" dır. ne kadar gerçekçidir bu masallar, değil mi? zira hepimizin hayatında bu kötü kalpli cadılardan bolca vardır; hayatı masal tadında yaşayacağımıza ömrümüzü uğruna tükettiğimiz "kötü kalpli cadılar" (erkek/kadın; cadı cadıdır işte; farketmiyor ki).