soluk aldıkça soluklardan bile daha fazla kullanılan sözcüklerin ifade ettikleridir.
duygu, düşünce ve ruh halimizle birlikte sığ halimizinde göstergesi konumundadır sözcükler.
zira bir anlık öfkemiz de bir sözcüğe bağlıdır bazen, bir ömür minnet ya da bir ömür mutlulukta.
o kadar güçlüdür ki sözcükler, bu güce sahip olanı kral yapar.
en büyük zenginlikler bazen bir 'mutluluk' sözü ile elde edilirken, bir ömür sürüp gidecek kırgınlıklarda yine baş aktördür sözcükler.
tapılası insanlar'ın arkasındaki güçtür sözcükler. halbuki sözcükleri aldığınız zaman geriye sadece et ve kemik kalacaktır.
bazen o da kalmayacaktır. belki de ölmüştür müellifi.
fakat ölüyü yaşatan da sözcüklerdir, diriyi tutan da. her şey onlarda gizlidir.
sevgi, nefret, minnet, vefa ve bir sürü duygunun akarsuyudur sözcükler. ab'ı hayat gibi can verir onlara.
olmasa onlar hepsi birer cansız ruh olurdu. kimsenin ruhuna işleyemeyen ölü ruhlar.
bugün mevlananın kalbi sözcüklerle atıyor.
her kalp atışında yeni bir heyecanla seslenir bize. yeni bir üslup katar zihnimize.
kim merak ediyor ki ahmet hamdi'nin mirasını, halbuki 'ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında' dedin mi hemen zihninde, gözünün önünde beliriverir aziz üstad ve devam ediyor 'yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışında.'
onu duyuyorsun. ağzından çıkan her sözcüğü tane tane.
ayva'nın sarı, nar'ın kırmızı olduğunu biliyoruz ama bir sözcüğe dökmeden ifade edemiyoruz. çünkü kalptir sözcükler. kalbi olmayan bir canlı düşünülebilir mi?
allah'ın insanlara gönderdiği dinler bile varlıklarını sözcüklere borçludur.
duyulduğu zaman insanın içini titreten sözcüklerdir onların da var olma sebebi. inandıran, haşyet etmemizi sağlayan.
nimetlerimizdir bizim sözcükler, ama şakalarımızı bile bu nimetlerle yaparız.
nimetle bile şaka olunabileceğinin kanıtıdırlar.
ne varki kimsesizliğe mahkumdurlar bazen. yıpratılmakta cabası.
en güzel duyguların ölümüne kurşun sıkmaktır onları yıpratmak. bilmemezliktir ve sonunda kendi üstüne toprak atmaktır.