henüz ölümün tam olarak ne anlama geldiğini bilmediğim bir gün hayatta en sevdiğim, örnek aldığım, yaptığı işlerden onun kadar gurur duyduğum, zeki, ilerisini gören ve yaptığı her işi kusursuz bir şekilde yapan dedemi kaybetmiştim bundan yıllar önce.
o torunları arasında en çok beni severdi. yaşlı olmasından dolayı kimsenin ona ayak uydurmamasından şikayet ederdi. ben ise her dakikamı onunla geçirmenin verdiği hazzı yaşıyordum. ayrılmak istemiyordum ondan. bir çok şeyi bana o öğretti diyebilirim. hep onun gibi olmak isterdim. sokakta yürüyüşünü bile örnek almaya çalışırdım. çünkü tapılacak bir insandı ve bunu benim görmeme rağmen çocuklarıda dahil kimse göremiyordu. hep kızardı çocuklarına yaptıkları yanlışlardan ötürü. ben ise yorum yapmadan ne olup bittiğini öğrenmek, anlamak için onun söylediği hiç bir şeyi kaçırmıyordum. hep beni bir kenara çekip hayatın zorluklarından, karşılaşılacak olumsuz şeylerden bahsederdi. bilmezdim onun ölümü de bu olumsuzlukların içinde olduğunu. gül yüzlü, güleç yüzlü dedemdi. ona nasıl ölümü yakıştırabilirdim ki? kimse yapamazdı bunu, sevdiği insanın ölümünü düşünemezdi. belkide bu yüzdendir sevdiğimiz insanın bir gün ölmesi ile yıkılışımız.
ölüm; çaresi bulunamayan bir hastalık. birden gelir ve alıp götürür. öyle olmuştu dedemin ölümü, aniden. ona balık almaya çıkmıştım bir kış akşamı. balığı çok severdi. hastaydı ve ben onun her istediğini yerine getirmek için elimden geleni yapıyordum. bir an önce iyileşsin, başımı okşasın diye boş zamanımı hep ona harcıyordum. arkadaşlarımla bile zaman geçirmeyi istemiyordum. bütün zamanım dedemin olsun diye çabalıyordum. o da zamanının büyük bir bölümünü bana ayırırdı ve ben karşılığını vermeliydim. veriyordumda. o günü hep onunla geçirdim.
dedem o gün daha bir iyi görünüyordu. gülüyordu ve ben mutlu oluyordum. canının balık çektiğini söylediği gibi ''bir koşu alıp gelirim dede'' dedim ve evden kendimi dışarı attım. çarşıya yürüyordum balık almak için o kış günü, insanın yüzüne taş atar gibi esen soğuğa rağmen balık alıp eve dönecektim. giderken yolda arkadaşıma rastladım o da çarşıya doğru gidiyordu. pür neşe muhabbet ede ede beraber yürüdük balıkçıya kadar. oradan ayrıldık, halletmesi gereken işler vardı, ve ben de geri dönmeliydim. yaklaşık yarım saatliğine çıkmıştım evden. apartmanın önüne geldiğimde teyzemi panik halinde gördüm ve ne olduğunu sordum. dedem aniden rahatsızlanmış ve kartal eğitim araştırma hastenesine kaldırılmış haberini aldım. babamı, amcamı aklıma kim gelirse yanında bulunabilecek aradım. hiç birisi telefona cevap vermiyordu. kötü bir şey olacağını telefonu açmadıklarında anladım. onlarda panik halindeydiler ve telefona cevap verecek zaman ve durumda değillerdi. bir on dakika apartmanın önünde ne yaptığını bilmez bir şekilde dolandım. biraz kendimi toparlayıp eve çıktım.
eve çıktığımda annemin de onlarla gitmiş olacağını düşünmüştüm ama gitmemişti evdeydi. ve o da benim gibi haber bekliyordu. balıkları mutfağa bırakıp telefona sarıldım tekrardan. kimsenin cevap vermemesi evin içinde küfürler savurmama neden olmuştu. odaya, mutfaga, salona kufurler savurarak volta atmaktaydım. bir ara dışarı çıktım telefon elimde. ekranına baka baka, her an haber gelmesini bekleyerekten sigaramı içtim. hiç kimse aramıyordu. bir sigara daha yaktım. sanki sigara yakarsam birisi arayacakmış gibi bir inanç bürümüştü benliğimi. aramamıştılar. biraz dolandım apartmanın önünde düşünceli düşünceli. çünkü en sevdiğim, örnek aldığım insanın yanında zor zamanında bulunamamak delirtiyordu beni. bu sinirle eve çıktım.
eve çıktım ve daha kapıdan girdiğimde annem ile teyzemin ağladığını gördüm. bir korku sarmıştı bütün benliğimi, ''ne oldu niye ağlıyorsunuz'' dedim. hiç bir şey bilmediğimden ve beni kimse aramadığından. onların sadece dedemin kötü durumda olduğuna ağladıklarını düşünüyordum. ilk onların haberi olacak diye düşünmüyordum. öyle olmuştu. ilk onların haberi olmuştu. koltuğa oturdum ve annemin ağzından çıkan ''o öldü'' lafına odaklanmıştım. ölmek? ne ki? diye düşündüm bir anlık şok ile. yavaş yavaş bütün benliğimi ölümün o acı hüznü doldurmuştu. yıkılmıştım. gözlerimdeki yaşlar o şok anında yanaklarıma düşmüştü ben anlamaya çalışana kadar. kaybetmiştik onu. ben onun gittiğine hiç bir zaman inanamayacaktım ama gitmişti. bir gün geri dönecek diyordum ama dönmemişti. en çokta o son anlarında yanında olmadığım koymuştu bana. belkide öyle olmasını istiyordu. rahatsızlığının farkındaydı ve ben öyle bir an yanında olmayayım, daha fazla üzülmeyeyim diye beni balık almaya göndermişti. bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceğim ama onun gibi bir adamın bunları düşünebileceğine ve bu şekilde davranabileceğine inanıyorum. belkide o yüzdendi beni göndermesi.