hikaye, garip kelime. gün olmuş anlamı genişlemiş, uzun hikaye, roman gibi hikaye. gün gelmiş, daralmış anlamı hikayenin; hikaye anlatma bana, olmuş.
bence hikaye edebi yazıda zor olanı, belki en zoru.
roman uzun koşu, maraton, tökezlersen bile biraz, ilerleyen satırlarda toparlarsın, belki.
hikaye, mültefit değildir. başlarsın, kopar bağlam, nafile saatler, günler.
bazen deneme, anı hikayeye karışır ama hikaye başkadır.
kalamışta salaş kahve. pejmurde masalar, ayakları çakıl masalar. dengesiz hayatlar gibi yalpalıyordu yine. lodos çığlık. miskin. muşambanın kirli yapışkan, eski çayların hatırası, masayı esir almış sanki. sinek dolaşıyor, yalnızlığın farkında. kollarım dirseklerim, düşünmeye dalmak dayanmak için sabırsız. çaycı ali gözükmedi hala. sevmem seslenmeyi; hey ali bir çay getir demeyi. çok uzun, uzun zamanlardır gelirim buraya. müdavim derler ya, öyle işte. köşedeki sandalyeyi çekiyorum yanıma, kollarım iskemlenin askısında. gözlerim lodosun mor dalgalarında. martılar sanki kayboluyor çıkıyor ortaya. martılar lodos kadar çığlık dalgalar. abi hoşgeldin, ansızın kopan film makarası misali dağıldı bakışlarım, hatıramı unuttum. merhaba nerelerdesin ali, sigaram sabırsız haberin olsun. hep böyle mi söylerdim, yoksa bu sabahın ayrımıydı özelliği cümlelerde. ali önce masayı sildi, ne eski çaydan iz, ne belki bir kadının dirseği, uçtu sanki martının kanadında dalgalı köpükler, gibi yorgun sahillere vuran..
ah ali dedim içimden tabi, beni de silecek misin masanın muşambası misali solmuş çiçek resimlerine karışan hüznümü. masalar hep muşamba kaplı. muşamba kaplı masalar anlamıyorlar niye. tahtamın günahı, batıp çıkan, dengesiz ayaklarım mı. oh nihayet çay geldi. havada hafif esinti, çayımın rengi güzel de, hep baka kalırım serin esintide kaybolan çayımın titrek buharının ardından. oysa çayı koklayarak içerim, severim. burnumu dayarım bardağımın rengine, sarhoş olurum. birden, bir yudum bile içemeden buharı firari çayımdan, bir yudum bile içemeden daha, bir el omuzum da, omuzum daki eli tanıyorum yumuşaklığından. hafifçe kalkıyorum sandalyemden, çakıllara takılıyorum, bir an tutunamıyorum sanki, merhada değişine dayanıyorum. merhaba, gel otursana diyorum. elindeki kitapları masaya bırakırken, ben, gözlerimin beni, kocaman kirpikli gülen yüzündeyim hala, oturamadan bile, bir yudum çaydan mahrum....
dostlar bu hikaye alıp başını gidecek. iyisi mi bir ara, belki başka fasılda.