Garip insan. Portishead, "roads" derken, kahvesiz, sigarasız bir çölün ortasında gibi ekranın karşısında. Biri düşünüyor mu acaba onu, seviyor mu? Gözlerini, bakışını, anlamlı/anlamsız suskunluğunu, nasıl koştuğunu, terlediğini, nasıl öptüğünü, öpüştüğünü özlüyor mu, bu çölden uzak başka bir çölde. Yoksa "unutmak" dediğimiz "imkansızın" üstü mü örtülüyor, trafik kazasından arta kalmış gibi, sıcağını kaybetmiş soğuk bir morgun, karanlık bir çekmecesine konmuş gibi. Hem de nabzı kontrol bile edilmeden, "öldü" demek gibi.
Ölmedim ben!
suskunluğum sevgimden olamaz mı, aşk diyemez miyiz ki buna. Neden ölüm olsun!