bizim dert ettiğimiz şeylerden sıyrılmış insanlar var. paranın dert edilmediği hayatlarda sanattan, aşktan bahsediyorlar. delilik filmlerde, dizilerde gördüğümüz sonbaharda, hastanenin bahçesinde boş gözlerle kameraya bakmamaya çalışan bi' insandan çok daha fazlası: tutku. öyle çok tutku ki attığı her adım aşk, dahi bi' ressam biraz müzik... üçlü bi' ilişki düşün. kalbini ikiye falan bölmüyorsun ama. öyle düz bi' mantık yok. aslında bi' an geliyor gitmek istiyorsun. eğer gidebiliyorsan rahatça, aslında kalbin hala sende ve tek parça. kalbini kimseye vermezsin. sen sensin. kalbin seninle. şimdiye kadar öğrendiğimiz tüm aşk genellemelerini unutalım. birini sevmek için kendinden vazgeçmiyorsun, acı çekmiyorsun. acı çekersen, istemediğin biri olursan ya da istemediğin bi' hayat yaşamaya başlamışsan gidebilirsin. aşk bedenle ilgili değil. düşlediğin hayata daha yakın bi' hayat bulmak için bi' yerlerde yola çıkıyorsun. hala seviyorsun. uzakta olman hiçbir şey ifade etmez, etmemeli. o hayatının sonuna kadar bi' parçan olacak. sevdin, sevildin. bedenler yanyana olmasa da her gün ondan sevildiğini duymasan da hala o senin sevgilin. galiba bi' tek sevmenin sonu yok. o kadar sevmek ki aynı anda iki kişiyi sevebilmek...ilginç, etkileyici.