saat 16da sonlandırdığım iş günümün ardından yarım saat süren minübüs yolculuğudur mutluluğumun sebebi. önce yolu anlatmalı size. sahil boyu uzanan, bir gözünüzün sürekli koylarda, denizin dalgalarında olduğu, diğer gözünüzle yanda yöredeki insanları, evleri izlediğiniz ve ruhunuzla müzik dinlediğiniz
yüzme öğretmeye çalışırken ölümüne neden olduğum(!) telefonumdan sonra alınan ve bir kulaklığı, ne kadar basit bişey ama bir kulaklığı olan telefon ve telefondan içime damlayan etnik ezgilerdir mutluluğumun sebebi.
uzun bir aradan sonra agıre jiyan içmektir. fondip.
"adarê, xwes adarê, kulilka ber biharê" alinin anlattığı bir anı geldi aklıma. mkmde müzik grubu çalışmaları yapıyorlar, baskın, gözaltı. bizimki çömez tabi yalnız kalmasın diye mkmnin bir yöneticisi de "ben de geleceğim arkadaşla" deyip kendini gözaltına aldırıyor. minnetle ve gülümseyerek anlattı ali. sonra polis soruyor "ne yapıyorsun orda lan", ali "müzik eğitimi alıyorum." yüzüne patlatıan tokattan sonra polisin sorusu "aldın mı lan do sesini?"
sonra pavarotti ile dolores geldiler nota nota; ave maria, deniz dalgalanıyor, dolmuşun açık camından giren hoyrat rüzgar saçlarımı dağıtıyor ama umrumda değil
sonra kardeş türküler geldiler, kalabalıklardı biraz ama yüreğimde hepsine yetecek kadar yer var. bingölü anlattılar ermenilerin duygularıyla.
artık hissedemedikleri, hissettirilmedikleri bingölü ne çok sevdiklerini anlatmışlar.
yerp pats yeğan karnan gananç tirneri / bahar yeşil kapıları açtığında
knar tarnan ağpürneri bingöli / knar'a benzedi bingöl'ün pınarları
şarveşaran antsan zukvadz uğderi / dizi dizi geçti deve kervanları
yars el kinats yaylaneri bingöli / yarim de gitti bingöl'ün yaylalarına
molorvel em campanerin dzanot çem / kaybolmuşum yolların yabancısıyım
pür licerin ked u karin dzanot çem / tüm göllerin nehirlerin taşların
yes bantukhd em es değerin dzanot çem / ben göçmenin bu yerlerin yabancısıyım
kurik asa vorin e campan bingöli / bacım söyle nerede bingöl'ün yolları
"bingöl de sizi özledi" dedim kendi dilimde. ben onları anlıyorsam onlar da beni anlar nasıl olsa
agıre jiyan tekrar; çar yar yar yar çar yar yar, çar yar yar yar kemberê
içimdeki coşkuyla ve parmaklarımla şexani oynadım. şimdi herkeslerin şemmame diye bildiği oyun, tersten giden, öğrenene kadar yaşayacağın tüm zorluklar artık oynayabiliyorken önemsizleşen, iç çağlatan
enya'sız mümkün değil mutluluğumun tamamlanması. mohikanlarla at binip dalgaların üstünde, deli sanılmayı zerrece umursamadan, gülümsedim kendime, içimdeki çocuğa, kadına, beynimden geçen insanlara, hiç tanımadıklarıma, yitip gitmişlere ve daha doğmamışlara.
ya ezginin günlüğü, deniz, güneş ve içinde bir iş yapmanın saadetine en çok yakışan aşk bitti biter mi? bitmez.
vazgeçtim bu dünyadan ama seni yalnız komak var o koyuyor adama.
"sevmesen ölürdün
sevdin onu öldün
sevmesen ölürdün
ama sevdin yine öldün" yine dene yine yenil ya da yine olsa yine yaparım
"bigöz bakar içinde kör değil, görür görünmeyeni zor değil." kiraz mevsimi para kazanmak değil sevişme vakti olduğunu tezgahta kaldı adi kiraz dedim kendi kendime güldüm yüksek sesle, sevişme kısmı hep yolunda gidiyor ama bu sene para kazanmada sıkıntılıydı kiraz mevsimi
işte böyle içmeden sarhoş, bulutlara basarak minibüsten inip eve yürüdüm 15 dakika.
beni bekleyen, bana doğru koşacak, "anne ne getirdin" sorusundan sonra alacakları "sadece kendimi" cevabıyla önce şaşkın, sonra da gülümseyen bakışlarla "iki buda heykelinin taştan sükunu gibi" dediği gibi nazımın benim, benden ve en sevdiğimden parçalar, ayrıntılar ve gizler taşıyan doğanın mucizesi, artık bebek olmayan hatta bebek deyince "ben bebek değilim çocuğum" diye kızgınlıkla düzelten ve ama hep bebek kalacak olan çocuklarım.
bazen farkındalığımı yitirsem de, bazen saçma fikirlere kapılsam da ben mutluyum ya ve mavilikler en sevdiklerim, gökler ve denizler akan, degişen, dönüşen ama hep var olup, umut saçan mavilikler sizi seviyorum...