genelde dükkan önlerinde 2-3 esnafın birleşip tavla oynadıkları zamanda birbirlerine anlattıkları hikayelerdir. öyle ki, genelde anlatan kişi dramatik bir şekilde anlatıp karşısındakini etkilemeyi amaçlar. anlattıkları hikayeler insanı öyle derinden yaralıyor ki ''yürüyün amuğa goyim çanakkaleye gidiyoruz'' cümlesinin ağızlarından çıkmasını dört gözle bekliyor insan.
''şununla şu, bununla bu anlaşma yaptı.'' gibi kitabi bilgiden ziyade o zamanki insanlardan, içinde bulundukları koşullardan ve ruh hallerinden bahsederler.
örneğin; birinci murat'ın birinci kosova savaşı sonrasında savaş meydanını gezerken içinde bulunduğu ruh halini, şehitleri görüşünü anlatır. padişah savaş meydanında bir taş'a oturur, ölülere bakar, anacığını özler, karım ben savaştayken şimdi kiminle sikişiyor kevaşe diye düşüncelere dalar, arkadan bir kaval sesi gelir, sırplı bir hain tarafından hançerle öldürülür. bu hazin ve ibretlik olayı öyle bir anlatırlarki, o ortamda bulunduğum bir gün göz yaşları içinde ve ''allah allah'' nidaları ile dükkandan çıktığımı bilirim.
işin ilginç yanı yaşanılan olaylar bir tekel şopta oluyor. bazen karı kız konuşulur, bazen memleket meseleri, bazanda tarih, ne güzel.