bir şubat akşamı ankara çok soğuk,
ders yeni bitmiş, para gibi...
uzun bir yol beşevler-çinçin arası...
ya sabır çekilir, güzel bir küfür de havaya edilir..
20 sinde kominist olmayan malum duygusuzdur...
solculuk oynamaya çalışıyoruz, yırtık ayakkabılarla...
çinçinde tek katlı bir gece kondu,
bir mutfak ve yatak odası,
tuvalet ve banyo dışarıda...
yumurta yatak odasında kırılıyor hem yemek pişsin hem de oda ısınsın,
birde koku sinmese odaya...
tv yok, düğmesi kırılmış eğriti bir radyo var,
zar zor ankara radyosu çekiyor,
birde parazit olmasa...
ekmekten bir parça alınıp,
tüten yumurtadan tam bir parça alınacakken,
nokia marka, takoz telefona mesaj geliyor.
sana ihtiyacım var
açlık unutuluyor, zaman duruyor...
arayamıyorum ama biliyorum...
birşey olmasa, kan kusar kızılcık şarabı içer, bu mesajı atmaz...
mesafe uzun 400 km
meteliğe kurşun sıkıyorum...
imkansızlık her zamanki gibi gözlerimi dolduruyor...
hemen arka gece konduda oturan komşumuz muhtar ahmet abinin yanına gittim,
mert adam, babayiğit, sormuyorbile ne olduğunu,
çıkartıyor 20 milyon veriyor.
kiram aylık 40 milyon,
iyi para veriyor anlayacağın...
doğru tcdd ankara garına yürünür,
doğu eksperesi geldi gelecek,
biraz koşar adım,
biraz koşuyla yetişilir trene...
gişe memuruyla göz göze gelinir,
ne işin var diye bakar gözlerime,
abi, acil gitmem lazım, ucuzundan bir bilet versene
kaçak bin o zaman dedi, şaşırdım,
abi, beceremem o işleri dedim...
çıkardı 2 milyona numarasız ve tcdd çalışanından indirimli bir bilet tutuşturdu elime.
abi dedim parası...
yolun açık olsun, selam söyle sevenlere dedi...
tren ağır ağır kalkarken,
o acı düdük sesi...
hiç sevmedim ayrılıkları,
hiçte istemedim arkamdan el sallanmasını,
ama hep gözüm aradı birinin yine gel diye bakışını...
yine gel...
tren ağzına kadar dolu...
koridorlardabile ayakta duracak yer yok...
çepte samsun 216...yol uzun...
sekiz saat sürecek...