Gündüzü hoyrat yaşamıştık nicedir, geceler hep azap olmuştu. 11 puan öndeyken bile sevindirtmemişlerdi bizi, kursağımızda düğüm düğümdü lokmalar. Hep yarım kalmıştı sevinçlerimiz, en iyi üç golcüsü bizdeyken Türkiye'nin (Nouma, Ahmet Dursun, ilhan Mansız) 6. hafta Kocaeli'de forvetsiz kalmıştık. Nasıl olduysa olmuştu... istanbulspor maçıydı ve oyuna 66. dakikada santrfor posası, golcü eskisi Adrian ilie girmişti. Anlayın gayri... Bir davul tokmağına sahalar kapatıldı. Kimbilir kimin emrine boyun eğdiler. 100. yıl şampiyonluğumuzu bile bize yaşatmadılar doyasıya. Hani der ya şair "çaldılar çocukluğumuzu", işte o hesap... Böldüler, parçaladılar, yönetmeye çalıştılar. Ne antrenör bıraktılar ne topçu. Yöneticilere bile musallat oldular. Zayıflattılar. Ve kopmasını beklediler. Bitmedi... Usul usul sokulup, en "cesur" yerimize etiket yapıştırdılar. Satılık... Bunları bile gördük. Can bizim, düş bizimdi ellere ne oluyordu ya öyle? Taş bastık bağrımıza. Ve son pazar bir kuşu tüyü hafifliğinde kalktım yataktan. Beşiktaş yenmiş, Fener yenilmişti. Böyle bir "pazarı" açık arttırmaya koysalar kesin ben basardım parayı. Ne bir günaydın ne de bir kahvaltı geldi içimden. Direkt bakkala gittim. Ne kadar çeşit gazete varsa sipariş ettim. Sanki maç sonuçlarını bilmiyordum da yeni öğrenecektim. Anlayın öyle heyecanlıydım. Bu kadar cefayı, bu kadar ezayı fitil fitil burnumdan gelmeleri düşündüm de. Güneş hiç böyle doğmamıştı evin içine.