aşağılık insanlar ve aşağılık sistemin sebep olduğu çağ dışı utanç...
bir nevi arz talep meselesidir bu aslında. lakin bu hayvanca eylemde arzı yapan taraf devlettir, yasa koyucu ve güvenliği sağlayıcı devlet arzı yaparsa hazır kıta bekleyen binlerce hayvan da talepkar olarak hayatımıza giriyor işte.
belki konuyla pek alakalı değil ama hemen taze taze yaşanmış, dün gece şahit olduğum bir olayı aktarayım.
hem futbol, hem basketbol maçımız bitmiş, son bardak çayımızı içiyorduk dün gece evde...
saat 23.30 suları sokaktan tiz bir bayan sesi geldi.
"imdat"...
derhal pencere ve balkonlara koştuk, hızla aşağı indim.
apartman kapısı önünde yere yığılmış, ağlayan bir genç kadın...işin gerçeği tanımıyorum da. meğerse bizim iki üst katta oturan hemşire kızmış.
"ne olduğunu" sordum, "saldırıya uğradığını" ifade etti korkak bir tınıyla ve kekeleyerek.
kıza baktım, bir damla, kafa hariç 40 kilo anca çeker, kına gecesinden mi, nişandan mı ne dönüyormuş, yalnızmış, ailesi bayram tatili nedeniyle memlekete gitmiş, dolayısıyla cemiyette ailesini temsilen bulunmak zorunda kalmış ve iki sokak ötedeki evine dönüş yolunda bir şerefsizin saldırısına uğramış.
neyse ki kızımızda herhangi bir darp izi yahut başka bir hasar yok.
çok şükür.
hemen polisi aradım, karşıma çıkan dingil bünyenin bana sorduğu soru aynen şuydu;
"bayan şikayetçi mi?"
ba ba ba ba ba...
senin ananı avradını sikeyim ya. bu bünye de insan evladı işte.
toplumun güvenliğini sağlamak için maaş alıyor, toplumun bir bireyi gece gece saldırıya uğruyor, olayın faili kaçıyor ve türk güvenlik güçlerinin sorusuna bakın;
"bayan şikayetçi mi?"
yok değil. bilhassa hoşuna gitmiş saldırıya uğramak. saldıranı bulun ki kendisine plaket vereceğiz apartman yönetimi olarak.
neyse.
bu telefon görüşmesinden takriben 45 dakika sonra ekip otosu geldi binanın önüne.
45 dakika...
teyyy.
ey büyük türk polisi. yer bursa'nın göbeği, çekirge. çekirge polis merkezine 1 km uzaklıkta ve olay mahalline ekip otosunun varış süresi 45 dakika.
büyüksünüz babalar. büyüksünüz.
polis geldi, kendilerine olayı özetledim, olayın mağduru hanım kızımız olayın hala şokundan kurtulamadığı için sadece titriyor, konuşamıyordu.
bu durumda bile sanki kızımız suçluymuşçasına ona sorulan sorulardan birini cımbızla çekip aynen aktarıyorum;
"bu saatte yalnız başınıza ne yapıyordunuz sokakta"
sana ne be adam...
sana ne.
siktimin kavatı. sana ne?
bir bayan gece o saatte işten dönemez mi? arkadaşından dönemez mi? sana ne iblisin dölü?
bütün bu saçmalıkları kenara iterek polislere umutsuzca ara sokaklarda dolaşmayı teklif ettim, kabul etmediler. zaten içlerinden biri bu işin yapanın yanına kar kalacağını şu cümlesiyle ilan etti;
"abi bişey çıkmaz, yakalasak bile zarar vermemiş ki, hakim salar"
heee.
zarar vermemiş. melek adam yahu. illa bıçaklaması, sakat bırakması falan lazım.
ah ben...
ne cahilim, ne aptalım ya amına koyayım.
durun la, durun...
olaylar bitmedi.
polisler tekrardan "şikayetçi olup olmadığımızı" sordu.
kızcağızın bir an önce bu olayın şokundan kurtulmak için apartmana doğru yöneldiğini gördüm, kolundan tuttum ve şikayetçiyiz dedim kıza onaylatarak...
"o halde bizimle karakola gelmeniz gerek" dedi, işgüzar ve yavşakça bir tavırla.
(bakın hala sesimi çıkarmıyor, olaya müdahil olmuyorum)
"tamam" dedim, lakin kahraman türk polisi sözümü kesti.
"aracınız var mı? aracınızla gelin"
ona da tamam dedim, hanıma baktım balkonda, başımı seyirtmemden sonra içeri girdi ve arabanın anahtarını aşağıya attı.
nihayet karakol...
kendi aracımızla gittiğimiz karakolda yaklaşık 1 saat bizim olay mahalline gelen ekibi bekledik. başka bir anons çıkmış, oraya gitmişler.
ifadelerimiz alındı.
"şikayetçi olup olmadığımız" soruldu tekrar.
"şikayetçiyiz" dedik.
"o zaman bekleyin" dediler...
saat 3.30.
şikayetçi olacağız.
arada sinirlerime yenik düştüm ve kalkıp grup amirinin yanına gittim.
"siz kimsiniz" diye sordu bana.
"olayı gördünüz mü?"
"hayır görmedim" dedim..."başka görgü tanığı olup olmadığını sordu" "yok" dedim...
sadece kızın beyanıyla bişey yapamayacaklarını söylediler...
maşallah.
robot resim çizdireceklermiş. ama bunun için sabah 10'da tekrar karakola gitmemiz gerekiyormuş.
neyse.
eşgallere baktırdılar kızcağıza.
fail kayıt dışı...
sabaha ne kaldı ki?
bir başka amire olayı tekrar anlattık.
"şikayetçi misiniz" dedi...
"değiliz" dedim...değiliz...şikayetçi falan değiliz. verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.
karakoldan çıkıp arabaya bindik.
tek kelime konuşmadım.
hırsımdan kendi kendimi sikicem, o derecedeyim. saldırıya uğrayan kız beni teselli ediyor. "abi tamam geçti" diye.
yok, hırslandım ya, herzlendim amına koyayım...
saat 5'e kadar ara sokakları dolaştık benim arabayla.
işgüzarın biri şikayet etmiş olacak ki bir ekip otosu bizi çevirdi. "hakkınızda ihbar var, ehliyet ruhsat vesaire..."
"sizin amınıza koyayım" diyerek uzattım ehliyeti ruhsatı.
"alkol var mı" diye sordu takunyalı polis.
"yok" dedim, ve gece boyu yaşadıklarımızı anlattım kısaca.
"şikayetçi oldunuz mu" diye sordu yavşakça.
"olmadık" dedim.
"e neden olmadınız" dedi.
arabadan indim, kafa koyma mesafesinde yaklaştım yavşağa...
*
*
*
*
herneyse...
uzun ve yorucu bir geceydi...geçti gitti...
hanım saldırıya uğrayan kızla yattı, ben salonda kanepede.
onun için erken kalktım zaten.
her yanım ağrıyor.
hala sinirden kendi kendimi sikesim var.
modern bir ülkeyiz, gelişmişiz güya.
kişi başına milli gelirimiz artmış, çap atlamışız, duble yollar falan.
ama bir kadın kapısının önünde gece yarısı saldırıya uğruyor, tacize uğruyor ama kimsenin umrunda değil.
sonra da bir dünya insan ekranlara çıkıp yavşakça kadına şiddeti, toplumda artan suç eğilimini tartışıyor.
tartışın...
bir gün sizin de karınıza bacınıza yolda saldırırlar bu kafayla.