zorunlu tanım; kolay olması beklenen ancak zor geçen maç.
türk telekom arena'yı bilenler için söylüyorum, nasıl güzel mi stad? ben hiç bilmiyorum.
internet denen lanet şey(internet üzerinden internete küfür etmek) icat edildiğinden beri tüm okul ödevlerini ''araştırın gelin'' olarak almış bir eğitim zayiatı olduğumdan mütevellit(?) araştırmaktan nefret ederim. bu yüzden servet çetin'in neden oynamadığını bilmiyorum, ancak farklı bir isim görmek beni mutlu etti. göt zoruyla kazanmış olsak da kazakistan maçı deney yapmak için uygun bir maçtı kağıt üzerinde.
şimdi öncelikle rus mu japon mu olduklarını çözemediğim kazakistan milli takımının taktiği;
''aga sigara bitirdi beni yaa, içmicem artık amk. alın len şu topu da benden. diktim bak ileri''
halı sahalardan alışık olduğumuz bu sistem, kadromuzdaki halı saha oyuncusu eksikliğinden(selçuk şahin yedekti) dolayı ilk 15-20 dakika takımımıza ters geldi, bocaladık.
alkışı duyup kıyameti gören kah sesli kah sessiz olan emre belözoğlu maçın ilk dakikasından itibaren, maç başlangıç seromonisindeki ''evet fair play oleyy alkış'' piyesini unutturmak istercesine çırpındı, iyi oynadı. nitekim ilk ciddi gol pozisyonumuz da kendisinden geldi.
kazım kazım, futbola başladığı günden beri manik depresif. ya çok iyi, ya çok kötü, ortası yok. bugün ortalamaydı.(ışık hızıyla kendini yalanlamak). ikinci yarıda girdiği 1.5 yoğurtlu soslu pozisyon vardı. onlardan özellikle ilkini gole çevirebilse, hem takıma hem kendisine büyük moral olurdu.
mehmet ekici uzun süreden beri takip ettiğim bir adam. (son 3 senede toplam 3 maçını izledim. ama sonuçta süre bazında uzun). umutluydum kendisinden ancak oyunda kaldığı süre içerisinde deplasmana gitmiş cassio lincoln'den esintiler sundu bize. önce topu ayağına al, sonra kaptıracak gibi ol, adam sana dokunduğunda kendini yere at. pek işlemedi.
volkan demirel'i kişilik olarak sevmesem de(sonuçta sabri sarıoğlu'na kıyasla itici) çok iyi bir kaleci olduğunu düşünürüm, bugün kendisine pek iş düşmedi. ancak volkan demirel in kontrolünde ağlara giden topu özlemişiz, nostalji oldu. golden sonra golü atan kazak futbolcu gelip özür dileyecek sandım bizim takımdan ''abi kusura bakmayın valla yanlışlıkla oldu. gol mü? ne golü? gol ne arar la kazakistan'da'' minvalinde, ama olmadı.
sabri sarıoğlu ve hakan balta'yı uzun süreden beri ilk defa derli toplu gördüm. sabri'nin adını pek duymadık, ekstra işlere bulaşmadan sağdan gidip geldi, işini yaptı. hakan ise maç başına geri pas verme yüzdesini %89'dan %50'lere çekmeyi başarmış.
kim ne derse desin bu takımın santraforu burak yılmaz'dır. adam kafa vuruyor, koşuyor, çalım atıyor, şut çekiyor daha ne yapsın? bugün penaltıyı da akılcı kullandı ancak fazla köşeyi zorladı. kendisinin yedekleri 12 yıldır genç ve yedek olan semih şentürk, kaçırdığı gollerden saç baş yolmaktan kendi kafasında bile saç kalmamış umut bulut ve geçen sezon yardıran ancak sene başı itibariyle pek iyi görüntü çizmeyen cenk tosun olduğu sürece burak formayı kaptırmaz. bugün sahanın en iyisiydi.
arda turan özellikle 2.yarı iyiydi, baya zorladı gol için ve sonunda, dünya futbol tarihinde gördüğüm en berbat serbest vuruşta şansın yardımıyla golü buldu. güzel de oldu. demek ki isteyince oluyormuş. hep secret bunlar, iyi düşün iyi olsun. yoksa o serbest vuruş düz gitse hayrettin demirbaş bile kurtarırdı.
maçın en ironik anını ise taraftarlar yaşattı, maçın 60.dakikası civarında 100-200 kişiden gelen ''saldırın saldırın saldırın bu taraftar için saldırın'' sesleriyle. bono bastı kahkahayı.
maçın son yarım saatinde uyguladığımız baskıya rağmen bir türlü golü atamamamız neticesinde arkadaşla klasik ''kim ulan takımdaki cenabet?'' muhabbetine girdik. benim adayım oyuna girdiği anda gol yediğimiz, penaltı kaçırdığımız selçuk şahin'di. arkadaş çekimser kaldı. zira o sırada ''olum cenabet dedim de aklıma geldi, bizim ipek'in bacakları ne güzel yaa'' şeklinde bir muhabbete dalmıştı. ipek n'aber yarın yine buluşalım mı?
ancak anladık ki maçın cenabeti selçuk inan'mış. adam çıkar çıkmaz golü bulduk.
pis kafa, türk telekom arena(yok lan, ev taburesi), 2011.