Birbirine hiç bırakmayacakmış hissiyle sarılan iki insanın, günü gelince iki yabancıya dönüşmesi ne garip bir olgudur? Ve durum böyle olunca bütün kötü hatıralar unutulur. Hep o güzel günler vardır insanın zihin şeridinde. Bunu yenmekse amaç, kötü günler, bir kalbin diğer yarısının yaptığı hatalar çıkıverir gün yüzüne. O hatalar kalp kırmıştır çünkü, can yakmıştır. iliklere işlemiştir belki, unutulamayacak kadar derin izler bırakmıştır. Ne gariptir ki insan, içine düştüğü bu can yakan durumdan, canını yakan olaylar silsilesini dizayn ederek kurtulmayı amaçlar. Sözün özü bizi bitiren durumlardan bizi ayağa kaldırmalarını bekleriz.
Bence artık kabul etmeliyiz, hepimiz biraz aciziz. Hepimiz biraz yalnızız. Koşulsuz değil hiçbir şey, kabul etmeliyiz bunları hep. Hiç bırakmayacağına inandığımız o kollar yeri gelir, bize kilometrelerce uzak kalır. Yanlış anlaşılacak bir şey yok, çünkü bu koşulların gereği değil, yıprananların getirdiğidir. Duygularınızın aynı evlerde yediği içtiği ayrı gitmiyorsa, koşulsuz mutluluğa göz yummadan önce evin temellerini kontrol etmekte fayda var. Sembolik bir evde ömür boyu paralel olamayacak çünkü o duygular.
Çarpıklıklar olacak, çatışıklıklar, paslanan değerlerle savaşmak icap edecek yeri geldiğinde. Belki de bu yüzden, başlangıçlar ve bitişler arasındaki uçurum bu denli ürperticidir. Böyle bir çıkarım yapabilir miyiz? Neden olmasın? Farkındalık yoksunu olmamızdır belki umutsuz oluşumuzun temelindeki. Belki diğer ihtimal daha ağır basıyordur. Nedir o ihtimal? Aslında hepimiz biliyoruz, fakat şunu da biliyoruz zor geliyor bunu kabullenmek: Biz "başlayan her şey sonsuzluğa erişir sanıyoruz". Biz yaptığımız hataları göremiyoruz, daha önemlisi yorumlayamıyoruz. Kusursuz olmadığımız yetmiyormuş gibi başkalarında kusur arıyoruz. Bulduğumuz kusurları belki pervasızca yüzlerine vuruyoruz. Sırf bu yüzden belki hiç birimiz mutluluğu hak etmiyoruz. Belki, "belki" bir kurtuluş kelimesi hepimiz için. Geçmişin çirkinliğinden, amaçların tersi yönündeki istikrarımızdan kaynaklanan pişmanlıklarımızdandır belki kesinlik belirtemeyen cümlelerimiz.
ihtimalleri bir kenara bırakalım, biraz kendimizi sorgulayalım. Hepimiz biraz mutsuzuz, hepimiz biraz uykusuzuz, hepimizin bir zamanlar -ve hala- bir umudumuz vardı. Neden onlara ulaşmaya çalışmıyoruz? Ne kaybederiz? Dostumuzu, "arka taş"ımızı kaybetmişiz. Can yoldaşımızı, kader arkadaşımızı, eşimizi, dostumuzu, bazen tek taraflı da olsa aşklarımızı kaybetmişiz.
Şimdi üzülüyoruz hepimiz. Hepimizin kafasında ufacık da olsa geçmişe dair pişmanlıklar mevcudiyetini korumakta, hem de istikrarla. Üzülebiliyor muyuz? Evet bunu yapabiliyoruz çoğumuz. O zaman hala insansı duygular besliyoruz hatalar zinciri yaşantılarımızda.
Kaybedecek neyimiz kaldı?
Bir kez de iyiye odaklansak, yarım kalan hedeflerin peşinde koşsak, onlara odaklansak. Mutluluğu arasak, köşemize çekilip hayıflanmak yerine ümidimizi kendimize kabul ettirsek...