sabahın köründeki dersim bitmişti. vakit artık öğleyi bulmuştu. bense hala okuldaydım. belki derse girerken görürüm onu diye bir umut beklemiştim ama rastlaşamamıştık. farklı bölümden bir kızı sevmenin zararları işte... öğle öğleden sonraya, öğleden sonra da akşamüstüne dönüşürken hala okulda "bari ders çıkışında yakalayayım" diye bekliyordum. nihayet dersten çıkış saati geldiğinde geçme ihtimali olan tüm yerleri dikizleyebileceğim bir köşeye çekildim. sapıklık ya da takıntı denilebilir belki bu yaptığıma bir kısım insanlar tarafından. ne alakası var lan! romantik komedi filmlerinde görünce ölüp bitiyorsunuz ama "ayyhhh çoookk romantik!" diye. takıntı ya da sapıklıktan ziyade aşkın şuursuzlaştırıcı etkilerinden muzdariptim ben. bir kez göremesem o günüm boşa yaşanmış gibi geliyordu bana. bir kez görmek, mümkünse bir de sesini duymak... hem amerikan sapığı olsa her gün sabahtan akşama beklemeye üşenir. yanlış mıyım?
her neyse, kapı önü kalabalıklaşınca oraya doğru ilerledim yavaş yavaş. bir sigara yaktım. sonra o geldi. ben yaşanmış sayabileceğim bir güne daha başlamışken bir de beni görüp gülümseyerek bana yaklaşınca başbakan olmak istedim. cumhurbaşkanı belki de... bilmiyorum. ne alaka mı? aşık adamın düşünce akışını takip edebilir misin sen arkadaşım? aşkın şuursuzlaştırıcı etkisi dedim ya işte. kız bana gülümseyerek yaklaşırken ben o günü bayram, resmi tatil falan ilan etmeyi düşünüyordum. tamam kızla bir senelik bir muhabbetimiz vardı zaten, hazırlıkta beraber okuyorduk. ama bölümlerimize geçip yollarımız kısmen ayrıldığında ben kız direkt olarak bir sevgili bulup yoluna devam edecek psikozuna girdiğimden beni hatırlamaz falan sanıyordum. tamam, aşk beni biraz fazla mallaştırıyor. kabul ediyorum. bir kere her gün ders çıkışlarında kızı bekleyip "aaa ne tesadüf" aksiyonlarına girersen o kızın seni unutma ihtimali ne kadardır ki?
-selam. naber somut?
+iyi. nolsun. hehe, bak yine karşılaştık. ben de geziniyordum buralarda. sonra bir arkadaşa bakmak için girdim okula. sizin de ders çıkışınızmış. hehe...
yalan söylemeyi de beceremiyorum, evet. ama neyse ki o da yalan söylediğimi anlayamıyor. ikimizin de problemleri var. ne kadar çok ortak yana sahibiz. ahhh...
-hmmm, anladım. ne yapacaksın şimdi?
+bilmem. eve gitmek de istemiyorum. bir yerlere mi gitsek napsak?
-erdi'yle kübra'nın eve gitmesi lazımmış.
+anladım. sen de gidersin herhalde. peki o zaman.
-sen ne yapmayı düşünüyorsun?
+takılırım buralarda. güzel burası. ağaçlar falan. çok sıkılırsam eve giderim. gerçi orada da sıkılıyorum ama...
ne de güzel duygu sömürüsü yaparım. aşk insanı biraz da karaktersizleştiriyor sanki.
-tamam tamam, kalırım ben de biraz. nereye gidelim?
nereye gideceğiz işte, üniversite çevresindeki klasik öğrenci kafelerinden birine gittik. nedense birden içime kıza açılma hevesi doldu. yapsam mı diye düşünürken konuşmaya başladık. daha doğrusu o konuştu, ben dinledim. bakmayın böyle uzun uzun yazdığıma. sessiz sakin biriyimdir normalde. hele ki sevdiğim kızın yanında iyice kasılır kalırım. ama arada konuştum bak, hakkımı yedirmem.
-sonra da "o öyle yapılmaz" dedim adama. dondu kaldı tabi.
+evet. iyi demişsin. kendini savunman ne tatl- şey yani, ne güzel.
-aman, neyse ya. zaten o adamdan çok hoşlanmıyorum.
+rahatsız mı ediyor?
-yok be, o nerden çıktı?
+bilmem, adam falan diyince.
-haha, yok yok.
o öyle gülerken ben gözlerinin içine dalıp gitmişim. ne kadar süre baktığımı bilmiyorum.
-niye baktın, farklı mı geldi?
haydaa! gözlerinin içine içine baktığım için bir tepki bekliyordum tabi. ne bileyim, "noldu?", "niye bakıyorsun?" falan derse artık niyeti bozup açılacaktım kıza. ama "niye baktın, farklı mı geldi?" nedir yahu! romantik cevap verilebilecek bir kalıp değil ki bu. "seviyorum ulen seni!" mi diyeceğim kıza şimdi? diyemedim tabi. "hiiiç" dedim. o da konuşmaya devam etti.
-ee, sen hiç konuşmuyorsun. var mı birisi?
+birisi?
-bir kız işte. yok mu hiç?
+bilmem.
-haha, neyse söylemek istemiyorsun. anladım. sende böyle mantık evliliği yapacak bir tip var.
+o niye?
-ne bileyim, sanki böyle aşk değil de mantık evliliği yaparsın gibi. geç yaşta falan.
+ne alakası var allasen! yok öyle bir şey.
ben açılmaya çalışıyorum, o bana ne diyor. dur bakalım.
+senin var mı peki?
-yok. istemiyorum zaten. biliyorsun uzun bir ilişkiden yeni çıktım...
yapma işte, bana yine eskileri anlatmaya başlama. ama anlattı. ben yine kadirleri, bilmemkimleri dinledim. ben bir niyetle başlayıp bu kadar ters mecralara giden diyalogları sadece dizilerde falan olur sanıyordum. yok, aynen oluyormuş işte. ben açılmayı düşünürken o bana önce "sen aşık olamazsın" ya da daha kötüsü "kimse sana aşık olmaz" manasına gelen "mantık evliliği" konusunu açtı, sonra hayatımda birisini istemiyorum dedi. son olarak da eski ilişkilerini anlatıp tüy dikti.
-noldu, bir yüzün asıldı sanki?
+hı, yok bir şey. birisi var mı demiştin ya, var galiba. beni çok üzen biri...
-kimmiş?
+boşver, sonra. kalkalım mı?
kalktık. o yurduna döndü, ben biraz daha oyalandım. bir arkadaşı aradım.
-alo, naber hacı? ha, ben de iyiyim. şey diyecektim ben sana, hani gaza getirdin ya beni seviyorsan git konuş diye. ha, senin ben...