insanın en deriniyle karşılaştığı o iğrenç anlar.. mesela , dalış yapmak gibi kendi içine , özüne.. ne sülfür gazları var orda ne mavi yeşil alglar.. varsa yoksa hırs kotülük riyakarlık kıskançlık..
ve karşımda beni sevenler , içimde hiç bi kötülük barındırmadığıma emin bi biçimde..
insan , en yakın arkadaşıyla sevişme raddesine gelince tanıyamaz kendini.. libidonun kattığı o yakıcı hava.. bi anda kabak çiçeği gibi açılmalar , lan bu ses benden mi çıktı denilen iniltiler nidalar..
sonra en yakın arkadaş iyi bi işe girince ve sen hala sürünüyosan , içindeki o kişi ortaya çıkar olanca kıskançlığıyla.. lan sen değil miydin bu insanı sözde çok seven ? hani noldu senden iyi olmasını kabullenemedin dimi..
ya da çok sinirlenince , seni doğuran insanlardan bile nefret ettiğini hisseden kim ? hani bunlar senin yaşama sebebindi.. nası oldu da içindeki o iğrenç adam , of nefret ediyorum bu adamdan / kadından demeye başladı ?
seviştiğin adamla bile ego yarışına giren , kıskandırmalarla , laf sokmalarla , sen sevmezsen ben hiç sevmem güzelim ayaklarıyla bildiğin bi düşmanı alt eder gibi savaşır gibi taktik uygulayan kim ?
işte böyleyiz hepimiz..
biz herkesten üstün oldukça , bizden "dilendikçe" iyilik yapıyoruz kendimizi iyi hissetmek için.. yoksa iyilik iyi olma fedakarlık yalan..
masumiyet de bana sorarsanız , bekaret zarından daha ince.. hayat ucunu 1 cm. bile soksa yırtılıp gidiyor.. perdenin gerisi , vicdanınla içindeki canavar arasındaki tiyatro..