geldin mi, hoşgeldin otursana biz de senden bahsediyorduk...
rüyamda gördüm seni biz arkadaşlarla oturmuşuz böyle karmakarışık gürültülü bi yerde seni anlatıyorum onlara -bir bilseniz bir tanısanız ne çok severdiniz diyorum. onlar dinlemekten yorulmuş ben canhıraş anlatıyorum seni.
-gözlerini bi görseniz böyle ela gibi.. değil ama daha açık. yeşile çalıyo ama kahveyi de andırıyo, böyle bal rengi gibi ya da kahverengi evet evet buldum ballı-kahve gözleri.
saçları ensesine kadar kumral sürekli gözünün önüne düşen bi iki tutam saçı var ben çektikçe inatlaşır yine aynı yere sağ kaşının üzerine yine aynı şekilde düşüverirler. başak tarlası saçları, kum karası, toprak kokar saçları dalga dalga.
gülüşü içinizi ısıtır gözlerinde katre katre titreşir gözyaşları, düşmez bi türlü pırıl pırıl bakar umut verir, ateşler söndürür, okyanuslar taşırır, çiçekler yeşertir, hayat verir gözleri, hayat alır.
dişleri özenle sıralanmış, dudakları istiridye kabuğu. çok gülmez bundan sebep içindeki hazineyi sakınır, saklarcasına.
elleri beyaz, fazla beyaz hiç kirli şeylere dokunmamışcasına, kirli şeyler ona bulaşmamışcasına pür-i pak. sen geliyosun işte o sıra. ben sana kızmışım geç kalmışsın, çok bekletmişsin bizi. kuru bi hoşgeldin diyorum. içine tükürdüğüm kollarımı dolamıyorum sana, öpmüyorum seni yüzüne bile bakmıyorum yabancıymışsın gibi davranıyorum. ama ölesiye özlemişim seni inadımdan lanet olası inadımdan dokunmuyorum sana, dokunsam belki tutsam elini geleceğim yanına. birlikte gideceğiz toprağın altına, bu hengameden bu insan yığının içinden çıkıp geleceğim yanına... gelemiyorum ama korkağın tekiyim çünkü şimdi gelse ecel kapıma, kaçacak delik ararım, bahaneler yaratırım, ilaçları doktorları muhafız eder geçikebildiğim kadar gecikirim randevuma.
gel şimdi gel yine andolsun bırakamam elini, billahi korkmam senle olduktan sonra girerim toprağın altına. yeterki gel yine, gel şimdi.