soğuk, buz gibi bir aralık ayıdır. Sokakta diz boyu kar, içeride bir soba, sobanın içinde çıtırdayarak yanan odun-kömür.
Evin içinde sobanın kurulu olduğu yer salon olduğundan, sadece sobaya en yakın odanın kapısı açılırsa ısınır, geri kalan hiçbir oda ısınmaz. Bu yüzden banyo da diğer odalar gibi soğuktur. Aslında banyoda tenekeden bir soba olsa da, tek bir tane çocuğun banyo yapacağı gün için o kadar odun kömür yakamayacak kadar fakir bi ailedir bu belli ki.
Leğenler de iki kalitedir. Birisi esnektir. Çocuk yaslandığında esner ve su dökülür. Biraz daha zengince olan aileler ise daha stabil kenarlı leğenler almıştır.
leğenin yanındaki kovaya su göz kararı doldurularak bir sıcaklık ayarı yapılır. bu arada aile bireylerinden biri sobanın altındaki bölmeye patates koyarak közlemeye başlar. Tüm bu olaylar gelişirken, sobanın yanı başında çıplak bekleyen çocuk, annesinin komutu ile leğene girer.
Annesi tepesinden aşağı, suyu döktükçe gözleri yanar, ağlar. Gözlerini açıp suda oynamak ister ama, su ile oynanmasına müsaade edilmez kış aylarında. Her banyoda uygulanan standart protokol ile yıkanır, iki tur yeşil sabun, bir tur şampuan, bir kese, bir defa da liflenir. durulanır çıkartılır. Havluya sarılır, sobanın diğer yanındaki minderin üzerine oturtulur.
közlenmiş patatesler sobanın altından çıkartılırken, havluya sarılmış olan küçük çocuğun kulağında çıtırdayarak yanan odun-kömür sesi, burnunda soba üzerine doğranmış portakal kabuğu kokusu ve içinde sıcacık sobanın sonsuz mutluluğu vardır.