sevgili conolarım size bunun doğruluğunu ispat edemem. sadece kendi bildiklerimi söyleyebilirim. geriye sadece üzerinde tefekkür edip idrakınızdaki külleri savuşturmak kalıyor.
"kız milleti" diyerek tabir ettiğimiz varlıklar, bildiğiniz üzere, hep ihanete uğramaktan, bir erkek tarafından devamlı aldatılıyor olma tehlikesini dillendirmekten dem vurur dururlar. hiçbir zaman düşünmezler ki, asıl ruh hastaları kendileridir. bu varlıkların, penis adı verilen erkeklik organına karşı bir antipatileri bir ezilmişlikleri bir böyle efendim "bu uzantı ne la" tavırları önü alınamaz bir tufan gibi ruhaniyatlarını kasıp kavurduğundan, bunlar, devamlı olarak bu bozuk mantık koridorları içinde gezinip durmaktadırlar.
bacaklarının arasındaki "am" adı verilen kadınlık organından medet umarak, ezikliğin içinden çırpınarak çıkmaya çalışan bir ikinci sınıf insan gibi erkekleri potansiyel bir hovarda çerçevesi içine sıkıştırıp, gereksiz yere güvensizlik ve tehlike rüzgarları estirmektedirler. olmayacağı varsa da, bir deveyi zürafa ile çiftleştirmek için bin ülkeden getirilecek malzemelerle ilaç yapılabileceğini düşünüp, acaba doğan yavru nasıl bir şeye benzer kuruntusunu bile içerlerinde taşırlar.
"konuşma sırası kendilerine geldiğinde" ifadesini kullanamazsınız bunlar için. çünkü sıra hep onlardadır. açıklama fırsatı vermezler, devamlı bir suçlama ve yargılama görevlerini aynı anda yapma isteği ve ukalalığı içindedirler.
"erkekler aldatır."
bunu diyemediklerinde ise,
"erkekler aldatırsa, kadınlar da aldatabilir." derler.
bunu, özgürlüğün verdiği bir lütuf olarak söylerler. kesinlikle burada, "yapabilme" bir ölçü değildir.
kadınlar, saman altından okyanus geçirirler de "bu samanları buraya kim atmış ki?" diye de suçlu ararlar. işte bu kadar sinsi ve köteğin sapına sürtünür halde hareket ederler. sonrasında adına şiirler yazan, romantik, yakışıklı, "cool" gençler aramak suretiyle hayattaki denizaltı seyahatlerine devam ederler.