bir filmin klişeye bulaşmış olması, onun illa kötü bir film olacağı anlamına gelmez. klişe bi konu işlemek sanılanın aksine çok zor ve tehlikelidir. sıradan ve sıkıcı olmak işten bile değildir bu öykülerde, fakaaaat klişe bir konuyu gerek kurgu, gerek diyaloglar, gerekse oyunculuklarla özgün ve kaliteli bir filme dönüştürmek çok zor birşeydir. işte bu zoru başarmış incir reçeli.
hemen çekiyor sizi içine. karakterler çok sahici. planlar ve sahneler çok hayatın içinden. gereksiz diyalog ve laf kalabalığıyla kafa sikmiyor, anlatmak istediğini çoğunlukla halil sezai paracıkoğlu'nun oyunculuğu üzerinden anlatmaya çalışmış yönetmen. o da zaten tek başına sürüklemiş bütün filmi. o kadar iyiydi ki, melike güner'in aşırı ve rahatsız edici oyununu bile örtmeyi başarmış.
--spoiler--
ayrıca kendi içinde gayet tutarlı ve gerçekçi bir filmdir de. mesela çok istemesine rağmen adamın öpüşmeye, prezervatifle de olsa sevişmeye yanaşmaması, o riski almaması güzel bir ayrıntıdır bence.
ve bir de bütün filmi özetleyen bir sahne vardır. metroda kızın aids olduğunu öğrendikten sonra son durağa kadar giderler, herkes inmiş, koca metroda sadece duygu tek başına kalmış derken, kamera yavaşça açılır ve metin de kadraja girer... ve sonra ikisi birden yürüyen merdivenlerden karanlığa doğru kaybolurlar.
--spoiler--
sonuç olarak elbette ki bir şaheser, bir başyapıt filan değil ama, kendini izlettiren, hoş, naif, duygusal bir film incir reçeli. 5/10