türkiye sınırları içinde bir kadının başına gelebilecek en kötü olaylardan biridir. sadece biri. çünkü dul kadın hep tehlikedir insanalarımıza göre.
boşanmış veya eşini yitirmiş bir kadın eğer ana babasının yanına dönmeyipte kendi ayakları üstünde duruyorsa, hayata kafa tutuyor demektir. yıkılmaz bir görüntü sergileyen kadın düşünün. aman diyim, ne korkunç değil mi? erkek egemen ulusun istisnasız her bireyine aşıladığı düşünce bu çünkü. çocukları varsa kadın onlar için yaşamalı halbu ki. yoksa da yeni bir talip beklemeli. kadınsın sen ya, neden elinin işiyle erkek işine karışıyorsun ki?
hayat, karşında dimdik duranları yüceltir. yücelen dul kadın ise çevresindekilerin arsız ithamlarına maruz kalır. " aferin ya, ne dirayetli kadın. kocası yok ama ele güne de muhtaç olmadı. " söylemleri bir müddet sonra " yollu bu ayol. ne çok gelen gideni var görmüyor musunuz? " cümlelerine dönüşüverir. hiç normal bir arkadaşı olamaz. hayatına evlenmeden kimseyi katamaz. sevgili edinemez. bağsız, yüzüksüz el içine çıkamaz. evinde konuk ağırlamak bile zordur.
dul kadın hayatını kazanmak için evli veya bekar bir kadından çok daha fazla çalışmak zorunda kalır. çünkü hayatını idame ettirmek için para kazanmaya, bunu yaparken de kimseden destek almamaya özen göstermesi gerekir. iş bulması, paranın kendini geçindirmesi gerek. tabi kadının aklında çalışmak var ama ya iş verenlerin? yanlış anlaşılmasın hepsini demiyorum ama bazılarını cidden çükünden asmak lazım. "dul kadın, yanıyordur bu!" diyerek ofisin olmadık köşelerinde kadınları sıkıştırmayı bir maharet sanırlar.