sessiz, kimsesiz ve bir o kadar sakinim bu sabah. ruhum bir garip, bıkkın gibi. aslında düşünmüyorum ne halde olduğumu... sadece zorladım kendimi şimdi. kulaklarımda bir ses, gözlerimi her açtığımda yüzün; yanımdaymışsın gibi. dokunup da hissedemediğimde tekrar kapattım gözlerimi gece. sonra tekrar açtım, telefonuma baktım. ne bir 'iyi geceler' ne de bi 'günaydın'. yoktu; ama yine de sakindim. uyudum, uyumamış gibi gözlerimi açıp kalktım yataktan bir süre sonra. kulağımda yine bir ses; aynaya bakıp 'noluyo lan! ' dedim, 'neyin kafasını yaşıyorum?! ' . kahve yaptım kendime bu sefer sütsüz, kendime gelmek için. geldim de. sadece işte bilindik, olmazsa olmaz bir hüzün var gözlerimde. sanırım o sonbahar geçemeyecek bir türlü... hani en son demiştin ya 'kendin söyledin ben senindim, nereye gidiyorsun? söz vermiştin... ' diye, sürekli bu kafamda. telefonu elime alıp numaranı yazıp tekrar bırakıyorum telefonu elimden. seni üzeceğimi biliyorum; çünkü bu iş öyle olmayacak biliyorsun ve beni de tanıyorsun; ben buna katlanamam. sana demiştim 'duygularını pek ala değiştiririm ama düşüncelerine dokunamam. ' ... halbuki dokundum o gece ve ne oldu? aynısın.. bu yüzden dokunmamıştım düşüncelerine. duyguların benim. evet evet; gerçekten benim, bana ait, içimde! ya düşüncelerin? neden farklı?..
ben senin umduğundan daha çok sevdim seni. aramızdaki ufak tefek kıvılcımları görmeyen var mıdır sanıyorsun? ya şimdi o kıvılcımlar ne halde biliyor musun?.. dokunsan yanar ellerin, dokunsan kanar bedenin ... işte ben seni öyle sevdim sevgilim, ben sana öyle alıştım. sevmeni sevdim en çok da; belki bana kıyamayışını da, sesindeki heyecanı da, göremediğim gözlerindeki ışıltıyı da.. evet sevdiğim, ben seni dokunmadan sevdim.