hayatın aslında bir yalnızlık olması

entry4 galeri
    1.
  1. hayat kavramının subjektif şekillerde ele alınması sonucunda ortaya çıkan bir önermedir.

    hayat yalnızlıktır

    insanlar "doğar" büyür ve "ölür".

    doğarken yalnızdır. onun için canını verecek bir annesi de olsa yanında, yalnızdır. konuşamaz ki onunla, anlatamaz derdini.

    ölürken yalnızdır. tek başına ölürsün, ölünce biter bu hayat en basit mantıkla. peki ölürken kimi götürebilirsin yanında? sevgilini mi, eşini mi, kardeşini mi, kimi?

    hiç kimseyi.

    büyür kısmını sona sakladım. bizi ilgilendiren kısmı bu zaten. neden mi?

    nasıl doğduğunu hatırlayanınız var mı? elbette yok. neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz? dünyaya gözlerinizi açtığınızda ne hissettiğiniz hatırınızda mı? tabii ki hayır. böyle bir şey mümkün değil.

    peki nasıl öleceğini bileniniz? var mı ben şu şekilde öleceğim diyebileniniz? belki tahmin edebilirsiniz, ama asla tam olarak bilemezsiniz. rüyalarınızda ölüme çok yaklaşırsınız bazen, ama nasıl öldüğünüzü rüyanızda dahi göremezsiniz.

    şimdi gelelim büyüme faslına. çok farklı şeyler olmuyor esasında. ufak tefek şeyler dışında aslında hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. ne yaşıyoruz?

    okula başlarız,
    okumayı öğreniriz,
    arkadaşlıklar kurarız,
    zaman geçer o arkadaşlarımızla bir şeyler paylaşırız,
    akrabalarımız vardır hepimizin,
    onlarla ailece görüşürüz,
    küçüğüzdür,
    genelde severler bizi,
    arkadaşlarımız hep yanımızda kalacaktır,
    daha ilköğretim sıralarında geleceklerimizi tasarlarız biz,
    futbolcu oluruz muhtemelen erkeksek,
    kız çocuğuysak doktor oluruz büyüyünce,
    hedeflerimiz vardır kısacası bizim,
    en dik yokuşları çıkabilecek özgüven vardır hepimizde,
    bazen bunu gizlesek de,
    hep bu öncüller eşliğinde kurulan bir takım ilişkilerimiz,
    ağlamayı öğreniriz zamanı gelince bu hayatta,
    dünya başımıza yıkılmış, bizi kimse anlamıyor sanırız,
    e daha çocuğuz bunun kadar normali de yok ya zaten.

    biraz daha büyürüz,
    arkadaşlarımızla okul dışında da görüşürüz,
    aşklarımız olur hepimizin,
    terk ediliriz,
    yahut terk edendir bazen birilerimiz,
    hayalini kurduğumuz şeyler vardır,
    bilemediğimiz,
    gerçeğinin hayali kadar kusursuz olamayacağını,
    göremediğimiz,
    hayatın aslında hep aynı yokuştan ibaret olduğunu,
    istesek de,
    kabul edemediğimiz bir hüzünlü sonlar resitali sunduğunu.

    büyümek bu, sürekli bir olgu vesselam,
    zaman çabuk geçer bu hayatta, farklıdır,
    şairin de dediği gibi; vakit bir türlü geçmezken, yıllar, hayatlar geçiverir anlayamayız...
    reşit olma ümidimiz vardır bizim,
    reşit olduğumuzda çok özgür olacağımızı sanırız biz.
    on sekiz yaşımızı doldurduğumuzda anlarız,
    "bu muydu" deriz.

    fakat her zaman detayları atlarız.

    benim az önce atladığım gibi. nedir o detaylar?

    geri dönüp bakmak ağrımıza gider çoğu zaman. korkarız çünkü. arkamızda koca bir dağ, yıkık bir geçmiş, silik bir manzara görmekten, terkedilişleri iliklerimizde hissetmekten, korkarız.

    bunları yaşarken çevremizde insanlar vardır elbette. işte en büyük detaydır bu bizim kaçırdığımız.

    insanlar...

    dostlarınız, akrabalarınız, her gün uğradığınız bakkal amcanız, bir selamı esirgemediğiniz "merhaba" arkadaşlıklarınız, mahallenizin esnafı, otobüste tanıştığınız o sıcak kanlı düşünceli yaşlı amca, ve aklıma gelmeyen diğer nice insan, insanlar..

    hayatınıza yüzlerce, belki binlerce insan girdi siz farkında olmadan. gerek de yoktu esasında, çünkü en psikopatı bile, "hayatımda kaç kişiyi tanımışımdır ki ben" demez kendine durduk yere. böyle olmalıdır zaten belki de, her neyse.

    bu insanlar hayatınıza girmiştir.
    kimi kilimcinin köroğludur,
    kimi sevmediğiniz bir karakter,
    kimi yılışık piçin tekidir,
    zoraki selam verdiğiniz gereksiz biridir,
    kimi gözünüzün içine baka baka yalan söyleyendir,
    iğrenç, karaktersiz pisliğin tekidir,
    kimi nötr olduğunuz kişiler kategoresindedir,
    kimi sevdikleriniz arasında yer bulur kendine,
    kimi arkadaşınızdır, değer verirsiniz bir şekilde,
    "kimileri" "dostunuz" olur,
    zaman geçer azalır sayıları,
    dostlarım yerine, dostum demeyi yeğlersiniz.
    bir tane kalır elinizde.
    temelleri sağlam değilse, o da gider beklenmedik bir şekilde,

    zamanla görürsünüz ki, "tek dostum" dediğiniz kişiler yer değiştirmiş.
    aliyken, veli olmuş o tek dost. sonra veli de silinmiş, başka birisi gelmiş.

    dönüp bir bakmışsınız,

    "aa, ulan ne çok "tek dostum", ne çok, "en değerli arkadaşım", ne çok "kardeşim" olmuş benim yahu", dersiniz kendinize.

    giderler. belki gidenlerin içinde siz de varsınızdır.

    belki mi?

    belki değil, mutlak. mutlaka birileri gidecek, diğerleri gelecek. hayat bu, inkar edebilir misiniz?

    sorarım size,

    en yakın dostunuz olsa gelse, bir sıkıntısını anlatsa ne yaparsınız?

    dinlersiniz. tamam burada bir problem yok, olması gereken bu.

    aynı problemi ikinci kez dillendirse?

    eh, pek ala tekrar dinleyebilirsiniz, bu sefer önerileriniz de olur pek tabii.

    aynı problemi üçüncü kez, dördüncü kez, beşinci, altıncı, yedinci kez dillendirse, "dostum, ben bunu çözemiyorum" dese?

    tamam hadi yine anlayışla karşıladınız. peki içten içe, "ee kabak tadı verdi ama artık" demeyecek olanınız var mı?

    dostluklar da biter işte bi takım sebeplerle.

    aşklar.. karşılıklı, yahut karşılıksız. aşk gibisi yoktur ki, iki ucu sivri sopa olsun.

    nedir aşk desem, deseler, deseniz. milyonlarca farklı cevap gelir aşk olgusu için.

    sonsuz aşk yoktur, biliriz.
    yine de severiz, sevmek isteriz.
    bazen ümidimizi yitiririz,
    ama bir yerden yeniden tutunur, yine severiz,
    insan acı çekmeyi arzulayan da bir varlıktır sonuçta,
    her aşk acısıyla daha fazla öğreniriz, aşk dediğimiz şey,
    milyonlarca şiire, şarkıya, kitaba, dergiye, akla hayale sığmayacak trilyonlarca farklı yere boşuna konuk olmamış aşk...

    ihtimaller vardır,

    severiz, kavuşuruz
    severiz, kavuşamayız
    sevenimiz vardır, istemeyiz
    sevenimiz vardır, isteriz

    beraberlikler başladığında,

    çok uzun süreler birlikte olabiliriz,
    çok kısa bir sürede doku uyuşmazlığının kurbanı olabiliriz,
    birileri çok göz yaşı dökebilir, dökecektir.

    şair üzerinden gitmek icap ederse, "göz yaşıyla beslediğin her aşk, ölümü tadacak"tır.

    bir sonuca varmak gerekir, peki o nedir?

    aşk da bitmeyen bir olgu değildir.

    yüreğinizde bitmeyen eski aşklarınız, teoride kalmıştır, inanmak istemeseniz de bitmiştir işte o aşkınız. geride kalmıştır.

    en destansı olanı da bitmeye mahkum değil midir?

    inkar edebilir misiniz?

    e sonuç?

    yine yalnızlık.

    en büyük problemlerinizde, aslında hep kendinizle baş başasınızdır. kimse sizi, sizin kendinizi anlayabildiğiniz gibi, kendinizi yorumlayabildiğiniz gibi okuma yeteneğine sahip değildir. kimse kendinden daha fazla sevemez sizi. kimse sizin kadar, hatmetmemiştir acılarınızı, mutluluklarınızı.

    ölüm vardır bir de yaşarken unuttuğumuz. hayatın tek gerçeği olan, ölüm. ölüm vardır, unuturuz, sıra bize gelmeyecekmiş gibi yaşarız. sıra bize gelmese dahi, ölüm bizi sevdiklerimizden ayırmaz mı? hiç sevmediği birinin ölümüne ağlayanınız var mı? gidenler, akrabalarınız, can dostlarınız, kardeşleriniz, vadesini doldurmuş aşklarınız değil mi?

    evet doğduk, büyümeye devam ediyoruz. son nefesimize kadar istikrarla.. pek güzel, pek ala.

    peki yolun sonu? yolculuklar başladığı yerde bitmiyor mu?

    yalnız geldik, fark etmesek de yalnızız, görmek istemesek de yalnızlığa alışmak zorundayız, istesek de; istemesek de öleceğiz, nasıl hayallerimiz olursa olsun, cebimizde, cüzdanımızda ne olursa olsun, dünya üzerindeki yerimiz/konumumuz/ makamımız ne olursa olsun yalnız öleceğiz.. yanımızda götürmemiz mümkün mü? mümkün değil ne yazık ki..

    başladığımız yere döneriz, ölüm de bir başlangıçtır kimilerine göre, kimileri ölümün bir bitiş olduğunu düşünür. farkında olmayız biz, ancak bunları düşünürken dahi, yalnızızdır, yalnızız...
    7 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük