acımak ile sevmek arası

entry1 galeri
    1.
  1. ince bir aradır. bir konuşma anında, sırası gelen adam susmayı tercih eder. çünkü, bir adım sonrası kavgadır. i̇şte karşı tarafa hissedilenin adının böylesine ara bir durumda olmasıdır. acıdıysanız, sevdiğinizi hiç bir zaman anlayamazsınız, sevdiyseniz acımadığınıza hiç bir vakit inandıramazsınız.

    adam- - - dedim ve kaldım.

    karşımda duran adam yazısından yola çıkarak şu soru geldi aklıma, yazdığıma karşı genelde nasıl bir duygu içindeydim?
    kesinlikle bilmiyorum.

    aşırı yüksek tavanlı beyoğlu odalarında sevişirken, bir boşluğun içine doğru düşüyormuş hissine kapıldığımdan ve birde nerden gelir bilinmez hep bir esinti olur ve sağımı solumu ağrıttığından pek rahat edemezdim. ama onunlayken, bu saydıklarımın hiç birini yaşamıyordum, hatta sevmeye bile başlamıştım, aşırı yüksek tavanlı beyoğlu odalarını.

    -senin gibi bir hatunun geceliği normalde bin dolar.
    -eee
    -yarın, sana bir şey soracağım, söylediğim hiç bir şey seni sinirlendirmiyor değil mi?
    -sadece senin söylediğin her şeyi yazıyor, düşünüyor, sonra da tiksindiğim karılara dönüyorum. o yüzden emin olabilirsin son derece tesirli.
    -sıçar gibi yalan söylüyorsun.
    (kadın kahkaha atar.)
    -bir şekilde dayanamamak bu olsa gerek, tarifin kısaca şu, güldürüyor beni, sıcak geliyor ve dinliyor. şu benzetmelerin , ha bir de olağan üstü rahatlığın, ilk tanıştığımız da bana ne söylediğini hatırlıyor musun?
    -yine bir şeyi hatırlamalıyım.
    -kızım yarın diye isim mi olur amına koyim, normal yarınla karışmaması için nasıl tonlayacağız biz bunu.
    -bu rahatlık değil kızım, kurtulamadığım sığırlığım. bu arada tekrar söylüyorum bu tarzdan sıkıldım.
    -bana bak, ben düzenli bir hayatımız olsun dediğimde, sen bana, hayır, farklı iki hayat aksın, bu sular, yatağında her buluşmasında, kendimize sahte birer hayat çizip, o geceyi birlikte geçirelim dedin.
    -iyi bok yemişim, tamam bitti. belirli bir düzene sokalım.
    -neden bunu istiyorsun biliyor musun? hala dikkat çeken bir kadınım, hala güzel, hala genç ama artık sen benim mahkumiyetimden emin olduğun için acımaya başladın.
    -ne acıması?
    (kadın bağırır.)
    -sakın ağzını açma. siktiğimin her bokunu bilirsin anladık. benimde bildiğim bir şey varsa, bir kadın acıma ile sevmek arasında ki farkı çok iyi anlar. sakın bana acımıyorum deme.
    -yarın, yanıma gelir misin?
    -ne olur, git buradan ne olur git, sonra konuşalım.
    saat 05:13, ara sokaklar muntazam can sıkıcı, yürüyorum.

    bir hafta önce çoğu vakit yemek yediğim bir mekanda tanıştığım kadın, banyomda yıkanırken, beyoğlun da, yarın ile yaşadıklarım aklıma geldi. salon da oturmuş banyoda ki kadına cevap verirken, acıma ile sevme arasındaydım.

    karanlık depoya kilitlemiş çocuk gibi sessizce ışığın sızdığı yere bakıyordum. öylece duruyordum.

    tek sevgi annenin çocuğuna duyduğu sevgi mi? hayvanları neden besleriz, acıdığımız için mi yoksa sevgiden mi? sevgi neden, herkes için ayrı bir anlam ifade ediyor? böyle olması onu yabancılaştırmıyor mu? ya da sevgi aslında, kısa anlık bir haz sonrası çıkar ilişkileri mi? nereye kadar ilk günkü gibi sevilir. aslında hepimiz görünmeyen imzalar üzerine sevgi yaşayanlar mıyız? neden sevgi zamanla tükenir derler ki, nasıl bir zıkkım bu piç ki zamanla tükeniyor. bütün kadınlara acıyor muyum, yoksa asıl onlar beni acınası halimden mi bırak gitti. acımak - sevmek - delirmek üzereyim.

    -canım birlikte duş alalım mı?
    ------------------------------------------
    akşam zengin muhitin, loş ortamlı şık mekanındayız. ortam ışıklarının bu denli loş olması, etrafı bokla sıvadıkları hissini uyandırıyor. o yüzden geceleri mekanlar da sadece içebiliyorum. yemek mi asla.

    -canın mı sıkkın vezirim.
    -yok ya, yarın'ı düşünüyorum.
    -bırak be yarını abi, bugünü yaşa
    -siktir lan, büzüük.
    -tamam be oğlum şaka yaptık, o kız da bir garip sende.

    yanımda, benimle tanıştırılmak üzere getirilen kızın suratı iyice düşmüştü.

    -kokun nasıl?
    -o ne demek?
    -kokunu soruyorum, nasıl?
    -ne bileyim?

    elimi elbisesinin altından sırtına sokuyorum, sırtında ki metal parçası, bir an kasılmama neden oluyor.

    -kokun güzel.

    en yakın ev büzüük'ün olduğu için onun evine gidiyoruz. geniş ortamlar arzuluyorum artık. salondayız. salonun dışarı bakan penceresine mavi bir ışık vuruyor, dışarısı aşırı sessiz, cama yaslanmış kızın, çıplak sırtında omur iliği boyunca taktığı metalleri okşarken, koklamam aşırı tahrik ediyor.

    -demek sevmeden de sevişilebilinir. diyor.

    gelmeden önce yaptığım konuşmanın ön sevişme etkisi bıraktığını görüyorum.
    bir an pencereden, aşağıdan geçen bir adamı görüyorum. anlık bir tiksinme ve ikimize birden acıyorum.
    peki ya insan kendini acıyarak mı, yoksa severek mi besler.

    beyniiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim. beynim yanıyor.

    gözlerimi açtığımda, iş yerinde koltuktayım, dün gecenin yorgunluğunu her yerimde hissediyordum. ----kız kim bilir ne düşünüyordur hakkımda- gözlerimi açtığımda bizim fatih, poğaça aldım abi yer miyiz dedi. devamlı beni böyle dağıtmış halde tanıyan ve gören çocuğa

    -bana acıyor musun yoksa seviyor musun? diyorum. kendini mutfağa ışınlıyor.

    kitapçı babaya gidiyorum.

    bazen birilerinin acımasını isteriz, bununla mutlu oluruz. acınası halimizin dikkat çekmesi, hoşumuza gider, kimi zaman acımayı tercih ederiz, acıyan tarafta olduğumuz için kendimizi iyi ve mutlu hissederiz. kimi zaman, acınan ve acıyanı izler, yine acırız. acınacak halde diye bir model belirlenir ve bununla terbiye edilir, bununla uyarılırız. acınılacak olanın halinden dolayı mutlu olmaktır hakkımız. yirmi birinci yy hoş geldin, bu kadar acımanın içinde, sevgiye yer yoktur. çünkü sevgi göstermek, acınılacak hale düşmektir. onların dininde dedi. kitapçı baba.

    kitapçı babaya ne zaman gitsem, sorumun cevabını almak yerine yeni sorular alır evime öyle dönerim. ama sanırım bende bunu seviyorum.

    belgrad ormanında, koşturan çocuklardan biraz uzaklaşıp bir yere uzanıyorum. yeşil başımı avuçluyor.

    bunca zaman, tam olarak ne yaşadığını bilmeden akan zamanın içinde savrulan toz parçacığı bu insanlar diye düşünüyorum.
    sevmeye itiyorum bedenimi, sevmeyi anlamaya, tükenmeyen sevgi icat etmeye...

    çocuklara bedava dondurma veren esnafa ithaf olunur.
    2 ...