BiR GECE, CEBRAiL Sidretül-Münteha'daydı. O esnada, Allah'tan sürekli: "Buyur kulum!" sesi geldiğini farketti. Bu sesi duyunca, kendi kendine: "Şimdi yeryüzünde bir kul Allah'ı çağırıyor olmalı. Acaba bu kul kim?" diye düşündü. Sonra da, içinden: "Şunu bir bilsem! Bu kulun kim olduğunu bilmiyorum ama, şurası aşikâr ki bu kul pek yüce bir kul olsa gerek. Nefsi ölmüş, ruhu diri!" diye geçirdi. Cebrail aleyhisselam, bu kulu muhakkak tanıma sevdasına düştü; yeryüzüne indi, denizler aştı, dağlar geçti. Fakat ne dağda böyle bir kimseyi buldu, ne de ovada! Yine melekût âlemine vardı. Allahu Teâlâ'nın hâlâ: "Buyur kulum!" dediğini işitiyordu. Bu kulu mutlaka öğrenmeliydi. Bir kez daha bütün âlemi döndü dolaştı, ama bu kulu yine bir türlü bulamadı. Allahu Teâlâ'ya halini arzedip: "Yâ Rabbi! Buyur kulum! buyurduğunuz o kulu görmek istiyorum. Onu bana buldur, bana bunun yolunu göster!" diye yalvardı. Allahu Teâlâ, Cebrail'e: "Rum ülkesine git, filan kiliseye gir, anlar, bilirsin" buyurdu. Cebrail yeryüzüne inip Rum ülkesine vardı. Allahu Teâlânın tarif buyurduğu kiliseye girdi. Bir de ne görsün? Bir adam, bir putun önünde ağlayıp inlemekte, o puta hitab edip durmakta! Cebrail bu manzarayı şaşırıp kaldı. içi kabardı, coştu, tuhaf bir hale geldi. O coşkunlukla tekrar melekût âlemine vardı. Dedi ki: "Yâ Rabbi! Bu işin içyüzünü anlat bana! O adam kilisede puta hitap ediyor, Sen buradan lutfedip ona cevap veriyorsun." Allahu Teâlâ: "Evet" buyurdu. "Onun gönlü kara; yolu şaşırmış, ama yolunu yanıldığını bile bilmiyor. O anlayışı sakat adam, gafletle yolunu şaşırmış ama, ben biliyorum. Ben yol şaşırmam, yanılmam." Sonra da: "Şimdi ona yol göstereyim de, hak dine girsin. Lutfumuz, onun özür dileyicisi olsun" buyurdu. Allahu Teâlâ bunu der demez, o adam yolunu şaşırdığını anladı, kalbine ve diline hidayet nasip oldu, adam "Yârabbi" diye yalvarıp dua etmeye başladı. Bu işi de, yeryüzünde her kulun O'nun kulu olduğunu bildirmek için yaptı.
--spoiler--