ilk kez 16 ekim 2009'da tanıştık onla. karşıma geçip yaa sen nasıl x yaşta olursun inanmam kimliğini göster! demişti. hayhay.. dedim ve uzattım. evet, ilk kez bir melek görmüştüm.
güzelliği, bir bakışta mest etmişti beni. o kadar etkilenmiştim ki, 3 gün sonra ona seni seviyorum cesaretini gösterebilmiştim. elbette artık ona olan sevgimden gözüm dönmüş olacak ki acıdı bana, peki.. dedi. beni mutlu etmeye yetmişti.
ilk başlarda sadece beraber kısa çaplı gezintiler yapıyor, birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. dünyanın en güzel şeyini veriyordu bana her gezinti sonunda, yanağıma ıslak bir öpücük. sırf onun için yüzümü yıkamazdım dostum. böyle de pislik bir adamım işte. neyse..
biraz zaman geçtikten sonra eli elime değdi, kalbi yüreğimde atıyordu sanki. gözlerim, artık yorgun düşmüştü gözlerinden bir saniye bile ayrılmamaya. ayaklarım isyan ediyordu ona doğru gitmeye.
4-5 ay sonra dudaklarım onun dudaklarına kavuştu. evin içinde 21438 tane barfiks, 1231 tane mekik, 23123114125 tane takla ve zibiryar kadar gülücük saçmama neden olan tek şey, onun dudağıydı.
ailem ile tanışması gerekirdi. iş ciddiydi, bizim kızımız olacaktı.. yasemin.
hamile değildi hocam, yanlış anlama hemen. biz hayal kurardık hep. kır düğünü isterdi o, böyle rahatça göbek atalım mistik derdi gözlerime bakarak. kıramazdım onu, belki o olamayacak ama düğünüm kır düğünü olacak. ve ben göbek atarken gözyaşlarımı onun kalbine akıtacağım.
ailemi çok sevmiş olması gerek ki, mistik hayatımdan defol dediğinde ailemin hatırına demiştim. onları bu işe karıştırma onlar gözümde hala değerli. dedi. şimdi gidip bir telefon açsın anneme ve anne desin. benim annem ona kızım, yavrum derdi. şimdi bir telefon açıp sorsun beni, o nasıl annecim? desin, kötü yavrum der. benim annemi bilir, ona başka bir sıfat yakıştıramaz çünkü. koskoca mistik, hayatında ilk kez bir kızı annesinin, ablasının, abisinin, yeğeninin, teyzesinin, kuzeninin, yeğeninin karşısına geçirip annecim, o benim her şeyim. diyecek ve kızın elini tutup oturacak ha salonun ortasına. ordan anla işte usta, kalbimdi o benim. (yalan söylüyorum. ordaki -di eki gereksiz..)
bana sevmeyi öğretti. terketmeyi de ondan öğrendim. kızdığımda sakinleşmem gerektiğini de, ama kızgınken çok tatlı olduğumu da söyledi. hiç inanmadım. yalancıydı o. biricik, yalancımdı.
-seviyor musun? derdi, kalbimin her bir hücresiyle derdim. hafiften gözü dolardı, kıyamaz öperdim gözlerini. belki ondandır zamansız gitmesi. eskiler derdi hep, gözden öpmek hasrettir. askere giden öpülür gözden derlerdi hep. ama karşımda böyle ıslak gözlerle oturmasına da izin veremezdim ya?
ve birinci yılımız geldi çattı. özet geçiyorum: ağlamak insanı rahatlatır deyimini o gün öğrendim.
devam etti böyle süreler. gezdik, eğlendik, seviştik. mutluyduk. ondan gelen bir öpücüğü zafer saymıştım kendime.
fakat kavgalar başladı. kıskançlıklar, ilgiler donuklaştı. bakışlar kaçtı birer birer. eller, ellerden kayar oldu. yürek, tek başına ayazda direnmeye çalıştı. zordu, zor. sanırım, şu an gözümden dökülen şeyler o anda da bana ziyarete gelmişlerdi. çok kalmadan toprakla buluştular.
1-2-3 ve artık haddi hesabı kalmamıştı. en sonunda da, en başta kazanılan şeyi kaybettik: saygıyı. ünlü şairin de dediği gibi aşkın eli yetişmeye bilir yaralı bir kalbe saygı, ona köprü olur.
tek istediğim ona sıkıca sarılıp, derin bir rüyaya dalmaktı.
2 yıl olacaktı 2 ay sonra. 2 yılı, 2 dakikada bitirdi. asla kızmıyorum ona. benim gibi adama katlanmak g*t ister abi. derdim çoktur, verebildiğim tek şey ise bir kuru sevgiydi.
o gün geldi çattı,
verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
yerlerinden
bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden.
gitme diyebildim sadece, dudaklarım güçsüzdü. yorgundum biraz da, kalbim de yeterince ağırdı. sırtımda da kocaman bir ayrılık yükü vardı.
gitme
-hayatımın en güzel yıllarını böyle geçiremem.