höstsonaten

entry11 galeri video1
    5.
  1. piyanist bir anne ile yıllarca ihmal ettiği kızının hesaplaşması ekseninde dışarda şaşalı ama içi yıkıntılarla dolu, ağaçlarının yaprakları solmuş, -anne yaşlanmış, hayat arkadaşını yeni kaybetmiş; kız oğlunu kaybetmiş, baktığı kız kardeşi ağır hasta; kızın eşi çocuklarının ölümünden sonra karısının kendisini sevme ümidini kaybetmiş; sakat kız nerdeyse ölüm döşeğinde- sarı bir güzü yaşayan insanların hayatlarının acılarını, pişmanlıklarını, haksızlıklarını, yokluklarını, nefretlerini nota yapmış derin,hüzünlü, şiirsel bir sonata dönüştürmüş ingmar bergman baş yapıtı.

    film hem çehovvari bir şiirselliğe, atmosfere sahip hem chopin gibi derin ve duygulu hem de beethoven gibi gizemli ve duyarlı.

    senaryosunu da bergman'ın yazdığı film öyle akıyor, insanın içine öyle işliyor ki, kendi ilişkilerinizi ve sevgi anlayışınızı düşünmeye itiyor.

    bergman için chopin ve beethoven'ın özel bir yeri olduğu aşikar. chopin prelüde no:2'yi anlatan ve iki farklı yorumla dinlememizi sağlayan sahne büyüleyici.

    &feature=share

    piyanist annenin bu eseri anlatışı da insanı chopin'in dünyasına, duygu, acı ve gururun alemine götürüyor.

    --spoiler--
    Chopin duyguludur ama aşırı duygusal değil. Duygu aşırı duygusallıktan çok uzaktadır. Bu prelüd acıdan bahsediyor düşlerden değil. Sakin, açık ve haşin olmalısın. Şimdi ilk partisyonu çalalım. Acısı vardır ama onu göstermez. Sonra kısa bir rahatlama. Ama bu rahatlık aniden kaybolur...ve aynı acı kalır... her zaman kendini dizginler. Chopin gururluydu, ihtiraslı...acı çekmiş ama erkekçe. Aşırı duygusal yaşlı bir kadın değildi. Bu prelüd kulağa kötü gelecek şekilde çalınmalı. Asla kulağa hoş gelmemeli. Yanlış çalınıyormuş gibi duyulmalı. Onunla kendi mücadeleni verip zafere ulaşmalısın.

    --spoiler--

    eva'nın kaybettiği oğlunun varlığını hissettiğini annesine anlatması üzerinden bizlerle paylaştığı gerçeklik anlayışı derin ve algı kapılarını kaldıran cinsten.

    --spoiler--
    Bence insan muazzam bir yaratılış, tasavvur edilemez bir düşünce. En yüksektekinden en aşağıya her şey insanın içindedir.
    ...
    Aynı şekilde sayısız gerçeklik olmalı. Sadece bizim körelmiş duyularımızla algıladıklarımız değil aynı zamanda içiçe geçmiş bir gerçeklik kargaşası var. Sınırlara inanmamız sadece korku ve ukalalıktan. Hiçbir sınır yoktur. Ne düşüncelere ne de duygulara. Sınırları koyan korku ve endişedir.
    --spoiler--

    beethoven hammerklavier sonata için yaptığı yorum da sanatçının ruhunu hissettiren cinsten:

    --spoiler--
    hammerklavier sonatının yavaş kısımlarını çalarken asla keşfedip anlayamayacağın bir faaliyet içinde, sınırları olmayan bir dünyada yaşadığını hissetmelisin.

    --spoiler--

    anne ve kızın hesaplaşma sahnesi, dahası eva'nın tüm birikmiş acı ve nefretini, sevgi ve ilgi hasretini haykırdığı, annenin itiraflarda bulunduğu sahnedeki diyaloglar öyle vurucu ki, çehov ya da shakespeare kahramanlarının tiratlarına aratmayan türde insanı en derininden kavrayıp sorular sordurucu:

    eva'nın yıllarca susturduğu çığlığı:
    --spoiler--
    Acaba bir kere olsun kendinden başka birine değer verdin mi hiç?
    ...
    Hatırladığım tek şey gerçek benin en küçük parçasının bile sevilemeyeceği.
    --spoiler--
    sırf bu düşünceden eva filmin başlarında eğer kendisini olduğu gibi seven biri olursai kendisiyle arasındaki perdenin açılıp, kendisini tanımak ve sevmek için çaba harcayacağını söyleyerek özsevgisizliğin kederli ruhsuzluğunu dile getiriyor.

    bu bölüm ise bir anne kız ilişkisinin arkelojik kazısı şeklinde:

    --spoiler--
    Kendi içine kapanıp her zaman kendi ışığında yaşıyorsun. Seni sevmiştim ama sen hep benden iğrendin. Aptal ve hata olduğumu düşündün.

    Kendin nasıl incindiysen hayatta beni de incitmeyi başardın. Hassas ve duyarlı ne varsa saldırdın. Yaşayan ne varsa boğup öldürmeye çalıştın.
    Benim nefretimden bahsediyorsun senin nefretinden az değildi. Ve hala az değil.

    ...

    Bir anne ve kızı. Duyguların, karışıklığın ve yıkımın ne korkunç bir kombinasyonu. Sevgi ve ilgi adına herşey yapılabilir ve mümkündür. Annenin acıları kızına geçmelidir. Annenin hatalarını kızı ödemelidir. Annenin mutsuzluğu kızının mutsuzluğudur. Sanki göbek bağı hiç kesilmemiş gibi.

    --spoiler--

    bu soru ise yürek paralayıcı:

    --spoiler--
    Anne gerçekten öyle mi? Kızının felaketi annenin zaferi mi? Benim kederim senin saklı zevkin mi?
    --spoiler--

    anne, ünlü piyanist charlote'un, yıllardır sessiz kalmış yanardağın lavlarını püskürtmesi üstüne yaptığı itiraf ise sevgisizliğin kaynağını sorgulatıcı:

    --spoiler--
    çocukluğumu çok az hatırlıyorum. Anne ve babamın bana dokunduklarını hatırlamıyorum bile. Ne şefkatli ne ceza için. Sevgiyle alakalı ne varsa tamamen habersizdim: şefkat, dokunma, mahremiyet, samimiyet. Duygularımı göstermenin tek yolu müzikti. Bazen geceleri uyanıkken gerçekten yaşayıp yaşamadığımı merak ederdim. Bu herkes için böyle midir? Yoksa bazı insanlar sevme konusunda daha mı yetenekli oluyorlar. Ya da bazı insanlar yaşamak yerine sadece var mı oluyorlar?*

    Sonra korku beni ele geçirdi. Korku ele geçirince kendi korkunç görüntümü gördüm. Hiç olgunlaşamadım. Yüzüm ve vücudum yaşlandı. Anılar ve tecrübeler elde ettim. Ama içimde henüz doğmamıştım bile. Kendiminki de dahil hiçbir yüzü hatırlamıyorum. Senin ve helena'nın doğumlarını hatırlıyorum ama doğumlar hakkında bütün bildiğim çok can yaktıkları. Ama ya acı? Nasıl bir şeydi? Hatırlamıyorum.
    --spoiler--

    bu durumu açıklamaya çalıştığı,ölen hayat arkadaşının sözü ise derin ve felsefik:

    --spoiler--
    Leonarda bir kez şöyle demişti: 'gerçekliği algılamak bir yetenek işidir. Çoğu insanda bu yetenek yoktur ama belki böylesi daha iyidir.''

    --spoiler--

    ve bir insanın yaşı, konumu ne olursa olsun her zaman sevgiye aç, tecrübesiz ve korkak olabileceğini anlatan bu diyalog ile bergman tüm ezberimizi bozarak bizi sarsmaya devam ediyor:

    --spoiler--
    anne:-ne kadar değişik. Senden her zaman korktum. Sanırım senin bana ilgi göstermeni istedim. Kollarının arasına alıp beni rahatlatmanı bekledim.
    kız:- ama ben küçük bir çocuktum.
    anne: fark eder mi?
    kız: hayır.

    anne:- Beni sevdiğini görüyordum, ben de seni sevmek istiyordum ama isteklerinden korkuyordum.
    kız: hiçbir şey istemiyordum ki.
    anne:istediğini sanıyordum. Senin annen olmayı ben istemedim.en az senin kadar yardıma muhtaç olduğumu bilmeni istiyordum.
    --spoiler--

    finaldeki eva ile charlotte'un birbirini affedeceği fikrini veren monologlar helena, sakat kızın çığlıklarıyla yerini bulutlu bir var oluşa (yeni bir anne kız ilişkisi üstünde helena'nın yitik hayatının izleri ile) bırakır.

    filmin en ilginç tarafı da filmdeki asıl annelik duygularına yani şefkat, koruma duygularına sahip kişinin iki çocuk doğurmuş charlotte'un değil oğlunu dört yaşında kaybetmiş, anne sevgisi görmemiş ve kız kardeşine bakan eva'nın sahip olması.

    sonuç olarak her yönüyle derin, etkileyici, her tür duyguyu barındıran, iz bırakıcı bir sanat eserini bizlere sunduğu için bergman'a sonsuz teşekkür edilmesi gereken bir şahaser.
    4 ...