günler geçiyor anlamsızlığıyla. gün bittiğinde kapandığın zaman odana içinde duyduğun his terkedilmiş sonbahar yapraklarından farksızdır. yavaş yavaş parçalandığını çatladığını hissedersin. öylesine büyür ki bu his kulağında hep ölümün fısıltısı çınlamaya başlar. ve ölüm senfonisi hep içindeki sızıda çınlar en eşsiz melodisiyle. gözlerin ise göz değildir artık. dünyaya ait her varlık sana kefenden başka bir şey olarak gözükmez. öylesine bir kefendir ki bu nefes bile alamazsın içinde. böylesine bir tükenmişliktir, deyim yerindeyse araf hissizliğidir. böylesine bir hissizlikte hiçbir neden yoktur seni yaşamaya iten.