Ölümün ve ölünün ne demek olduğunu ilk anladığımda ilk okul çağlarımdaydım..Çok sevdiğim çocukluk arkadaşımın bir sene arayla babasını ve annesini aynı yerde trafik kazasında kaybetmesi ve onları bir sene arayla toprağa vermesiydi..Orada gördüğüm sadece toprakla üzeri örtülmekte olan anne ve babası değildi ölü ya da ölüm..12 yaşındaki bir çocuğun kendi elleriyle geleceğinin,umudunun üzerine de toprak atıyor olmasıydı bir de ölüm..Ben o gün bir çocuğun geleceğinin de ölümüne şahitlik ettim..ben bir çocuğun kendi geleceğine kendi elleriyle toprak atışını da gördüm..
Ölmek sadece ruhun bedenden,bedenin de ruhtan ayrılması demek olmadığını aynı zamanda ruhun bedenden,bedenin de ruhtan ümidi kesmesinin de ölüm demek olduğunu öğrendim o gün..
Ve ölümü yirmi yedi yaşıma geldiğimde ben de tattım..Ben de kendi ellerimle kendi geleceğimin üzerini toprakla örttüm..Bedenim ruhumdan ruhumdan bedenimden hoşnut değil artık..Sebebi ise hayatımda tek doğru bildiğim tek güzel yapabildiğim yapabildiğime inandığım sevmenin,sadakatin,inancın,güvenin ve hayata karşı kazandığımı sandığım zaferin aslında kendimi kandırmak olduğunu öğrendiğim o gece,arkadaşımın bir senede yaşadığı ölümü sadece bir gece de yaşamam oldu..
Sevdiğim o kadın geldi ve bana kendi geleceğime kendi ellerimle toprak attırdı..sadece bir gecede..sadece..
Artık ne bedenim ruhumdan memnun ne de ruhum bedenimden..Bedenim toprakla örtülene kadar birbirlerine katlanmaya çalışıyorlar,4 Hazirandan beri..