uzun zamandır yazmaya niyetlenilip, buna cesaret edemeyecek kadar anlam yüklü, anlatılamaz bir muhteşemliktir.
çıkarsınız uçaktan, hayatınızın sona erebileceği riskiyle karşı karşıyasınızdır. fakat sizi kurtaracak iki paraşüt sırtınızda hazır beklemektedir.
uçağın sesinden koparsınız önce. sonra rüzgar gelir. yalnız başınasınızdır hatta ilk kez bu kadar yalnızsınızdır. ( tandem atlanmamışsa) . etrafınıza bakarsınız, paraşütünüz çoktan açılmıştır belki bu arada. kubbenizi kontrol edersiniz. düzgün açılmıştır. pembedir belki rengi, belki de mavi. önemsemezsiniz. " hayat bu işteeeeeee" diye avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. kimse duymaz ki zaten sizi. dünyaya bakarsınız yukarıdan. ne kadar da küçüktür aslında içinde türlü acıyı, aşkı, hüznü, berbatlığı, kaybedişi, küçüklüğü, kötülüğü, ahmaklığı, belayı... taşıyan o yer. anlam veremezsiniz. sonrasında ise anlamaya çalışmazsınız zaten. soyutlanırsınız çünkü. bir süreliğine dünya üzerinde yaşayan biri değilsinizdir artık siz. hiçbir şey hiç kimse ilgilendirmez sizi. siz dünya üstü denilen yerdesinizdir. " ben böyle yaşamalıyım" artık dersiniz. kendinizle konuştuğunuz ve sessizliği dinlediğiniz her dakika yere biraz daha yaklaşmaktasınızdır.
tutkuya bağlamaktadır yere yaklaşılan her metre sizi. en büyük aşkı bulursunuz sonra. gökyüzüyle buluşmak adına her zorluğa katlanacağınıza dair anlaşma yaparsınız onunla. kokuyu çekersiniz içinize.
tek gerçeği bulmuşsunuzdur. inersiniz.
en son da anlarsınız ki: hiçbir kelime, hiçbir cümle, hiçbir paragraf hatta hiçbir destan anlatamaz bu olayı. arkanıza yaslanırsınız. yalvarırsınız. " bitmesin bu aşk" dersiniz. " sürsün sonsuza kadar! "