şimdi size içinde pek sevgili justin bieber'ın da olduğu bir hikaye anlatıp sonunda da "aslında bu bir rüyaydı" formatında bir final yapacağım. sıkı durun. en güzel sonlar bu tarz sonlardır. lost'un sonu için bile düşünüp dost meclislerinde dile getirdiğim bu format nedeniyle "sus la ağzını siktiğim" şeklindeki karşı argümanlarla boyumun ölçüsünü alsam da bu anlatım tekniğini geliştiren ilk kişiyi bulup pabucunu sert dil darbeleriyle yalama yanlısıyımdır hala.
neyse efendim. bir gün bizim mahallenin ordaki arsadayım. 11 yaşındayım bu arada. yazın gününde kahvaltımızı yapar yapmaz dışarı atmışım kendimi sanki mesai varmışçasına. tabi yaz olduğu için çizgi film kıtlığı da yaşanıyor bir yandan. oynamaya çağırdığım arkadaşlarımın anneleri başa güneş geçmesi, sıcaktan burun kanaması gibi tıp literatürünün burun kıvırdığı tuhaf hastalık bahaneleriyle çağrılarımı hep askıya almakta. kimileri yazlıkta. bizim sıcaktan götümüz sikilmiş adamlar tatilde. neyse onlar dönünce güneş yanığı sırtlarına dokunarak şaka yaparız, yanısıra intikamımız alınmış olur kuran kursuna giden çocuklar olarak.
eve dönüp biraz televizyona göz gezdirdim. ajansı dinledim. ülke gündeminde artan sıcakların da etkisiyle oynayacak oyun bulma sıkıntısı çeken çocuklarla ilgili herhangi bir endişesini ifaden herhangi bie yetkiliye rastlamadığım için o moral bozukluğuyla anneme sardım biraz mutfakta. yaptığı börek çöreklerle ilgili candan bezdirici birkaç sualimden sonra güne bir sürü teyzenin geleceğini öğrenmem ve evden elime tutuşturlan birkaç parça poğaça erzakla sınır dışı edilmem bir oldu.
tekrar dışarı çıktım. hava biraz serinlemişti. ismail'i gördüm. o da benim gibi mal mal geziniyordu. annesi salça kaynatırken kazanın için toz kaçırmış, çalı çırpıyla bi temiz dayak yemiş ağlamanın hemen sonrasında çöken huzuru yaşıyorken beni görüp gülümsedi bayramlarda para yerine çikilota veren kurnaz dedeler yüzünden tarihi eser gibi çürümüş dişlerini hafifçe göstererek. onu görünce biraz ferahladım. "acaba gazoz kapak sezonunu mu başlatsak" diye düşündüm. hala oynanacak oyun arıyordum.
sonra birkaç kişiyi daha çağırdık. öğlen dışarı çıkınca beyninden burnuna "kana ulan yoksa sikerim" direktifi giden birkaç arkadaş da akşamüstü olunca burunlarından ve annelerinden izinli bize katıldı. sayımız beşi bulunca beynimde bir ampül parladı: göt kazmaca oyanyabilirdik aslında. evet oynamalıydık. neden oynamıyorduk ki!
arsaya gidip götleri belirledik. yumuşak zeminlerdeki götlerin kimlere ait olacağını belirleme aşamasında öoks ert tartışmalara varan müzakereler sonunda mutabakat sağlandı ve oyuna başladık. bi on dakka sonra çok acayip bir şey oldu. justin adında kanadalı bir piç de gelip oyunumuza katılmak istediğini söyledi. hemen "dilimizi konuşabiliyor musun" diye karşılık verdim bu talebine türkçe, adettendir. "çat pat" dedi. "fuck muck" da demiş olabilir tam anlamadım. daha doğrusu hiç anlamadım. "iyi geç bakalım" dedim. ona da bir yuvarlak çizip; "al işte bundan sonra burası senin götün, iyi belle. ona gözün gibi bak" dedim. sonra tip tip bakışlar atarak; "temingten beri izliyon ama mal tipi var sende. saçlar maçlar falan tam malsın. o yüzden oyunun kurallarını tam kavrayamamışındır garanti. bak şimdi ebe olunca bu ufak çumağı sırayla diğer oyunculara atıyosun castincim, beyzbol gibi you know, sonra oyuncu küçük çumağa vurunca sen çumağa alıp gelene kadar geçen süre içerisinde senin götünü elimizdeki sopalarla kazıyoruz, ok?" diye ekledim. "ok" dedi.
gecenin geç saatlerine kadar oynadık. yatsı ezanı okunmaya başlayınca göt derinliklerini kontrol edip götü en derin şanslı kişiye verilecek ödüle gelecekti sıra. kendi götüme baktım. makul düzeydeydi. herhangi bir sorun yoktu. sonra sırayla diğer götleri teftiş ettik. castinin göt olmuş sana nah bebe mezarı gibi! kaç aamandır göt kazmaca oynarım ben böyle göt görmedim.(daha sonra büyüdüğümüzde bu kalıbı birtakım kadın ve kızlar için kullanacaktık) tabi justin bieber'ın götünün bu denli şümullü olmasında ismail'in evden getirdiği justin'e çaktımadan kullandığımız çapanın da etkisi yadsınamazdı.
en derin göt ödülünü justin bieber, müzesine götürdü. tabi oyunun kurallarını anlatırken atladığım bir kural vardı. kimin götü büyükse onun terliğine işenirdi hep beraber. dikkat ederseniz oyuncular işerdi demedim. oynayan-oynamayan herkes castinin terliğine işedi. bütün mahallenin çocukları güçlerimizi birleştirmiş bu yabancı çocuğun terliğine kombine bir şekilde işiyor yaptığımız eylemden ksenofobik bir haz alıyorduk. o kadar çöğdürdük ki terlikler terlik olmaktan çıkıp çişlik oldu. giyilmez bir hal aldı. kendisini terlik olarak dizayn eden tasrımcıya ana avrat düz gitti.
bir aralık castine baktım muzaffer bir fartih terim edasıyla: "amınıza koyucam, bekleyin beni burda, dayıma siktittircem hepinizi, ya da ilerde çok ünlü olup her gün kafanızı ya bizzat kendim sikicem ya da hayranlarım vasıtasıyla sikicem" diye bağıra çağıra uzaklaştı...
kapı sesi oldu, sıçrayarak uyandım. rüyaymış... bu.