Hüzün bulutları savrulurdu kentlerden
ne zaman yola koyulsam kar yağardı ömrüme
paslı hançeriyle yolumu keserdi çirkin harami
bin parçaya bölünürdü göveren nazlı çiçek
Ağustos'ta balta kesmez buz olurdu yüreğim
Yıllar geçip giderken büyüdüler benimle
çocuk başımın uyuduğu yastıktaki kan lekeleri
bu düşle yaşamaya tutsak etmişti beni ülkem
gün içinde bile karabasanlar çöktü üstüme
talan etti avcılar ömrümün kuş cennetini
Çürüdü düşlerimin örgüsündeki beyaz orman
tenimi inciten diken oldu yaşamın uğultusu
enine boyuna kuşandım da hüznün tülünü
savruldu kayalardan ne zaman yanaştıysam
bugünü yarına bağlayan insanlık köprüsü
Dağ deviren fırtınalardan yorgun düşmüş
iklimini aranıyor içimde huzursuz bir kuş
günü günaydınlayan ötüşü sürekli kırgın
tünekler dar geliyor geniş kanatlarına
koynunda besliyor sonsuzun türküsünü
Ateş hatlarına çıktı yolum her mevsimde
aşka soluk aldırmadı zehrin ustaları
bir bataklık kevseriydi ömrüme sunulan
ya umudun koynunda çocuk gibiyim yine
inatla bekliyorum dağlardan yükselecek ateşi. **