türk insanını çok feci kafa karışıklığına sevkeden dil şöyle ki:
zamanında ilkokuldayken bize hep türkçenin yazıldığı gibi okunduğu söylendi ne var ki türkçe aslında ne yazıldığı gibi okunan ne de okunduğu gibi yazılan bir dil. bu aslında bütün dillerin kaderi. hiçbir dil, üzerinden yeterince zaman geçtiği taktirde yazıldığı gibi okunmaz! insanların dili konuşma sıklığı, dile sonradan giren yabancı kökenli sözcükler, insanların söyledikleri sözleri kolaylaştırma çabaları (bilerek ya da bilmeyerek) ve dile akıcılık katma arzusu dilin evrimine yol açar. türkçenin de latin alfabesine uyarlanmış biçimi 1928 yılında kabul edildiğinden beri yazım ve konuşmayla ilgili bir çok "mutasyon" gerçekleşmiştir. öyle ki artık "geleceğim" olarak yazdığımız sözcüğü "gelicem" veya "gelcem" diye okumakta veya telaffuz etmekte hiç bir sakınca görmüyoruz. ya da "izleyeceğim" sözcüğüne "izlicem" diyerek sözcükten dört harf eksilerek daha akıcı ve kolay şekilde telaffuz etme gereği hissediyoruz. tabi bu örnekler çoğaltılabilir.
lisedeyken türk dili ve edebiyatı hocamız "yağmur" sözcüğünün yüz yıl sonra "yamır" diye okunacağını söylemişti. bugün kullandığımız birçok sözcükte gelecekte yağmur sözcüğüyle aynı yazgıyı paylaşmak durumunda kalacak gibi görünüyor. bunu yorumlamak biz türkçeyi konuşan insanlara kalmış. türkçe yozlaşıyor, tanıyamayacağımız bir biçime mi bürünüyor? yoksa tam aksine değişiyor ve gelişiyor ve daha akıcı ve daha kolay anlaşacağımız bir dile doğru mu evriliyor?