ilk defa elele tutuştuğumuzda, ben bile hissetmiştim kalp atışlarını. "ben iyi içerim, çok içerim" diyip kendini büyük göstermeye çalışmalarının sonucunda bir bira almıştım sana. içemeyip tükürmüştün yere. utançtan kızarmıştı o yumuşacık yanakların. ergenlik sebebiyle haddinden fazla büyük gözüken göğüslerini saklamak için kambur duruşunu düzeltirdim hep. çok severdim seni. sen de beni sevdiğini söylerdin.
ilk defa öptüğünde beni, sen bile hissetmiştin kalp atışlarımı. sadece yanımda oturup nefes alman bile yeterdi benim her an tekrar aşık olmam için. gözlerine bakamazdım, gözlerime bakamazdın. hala kimsenin gözlerine bakamıyorum sayende. ilk gerçek aşkımdın neredeyse.
seninle saatlerce oturup saçma saçma konuşmayı, kahkahalarla gülmeyi o kadar önemserdim ki, belki de sırf o yüzden iyi bir lise kazanamadım. doğal, içten gülüşünü düşündükçe, unuturdum tüm dünyayı. sen vardın benim için sadece.
ilk gerçek buluşmamı seninle yaşamıştım. sen yanında kardeşini de getirmiştin, bizden 5 yaş küçüktü. istiklal'de yürüyüp, osmanbey'deki simit kafeye oturmuştuk. yürüyüşümüz bir ömür gibi gelmişti bana.
en solda kardeşin, ortada sen, elini tutan ben...
peki ya şimdi?
ne oldu sana? o saf, içten kız gitmiş. bir zamanlar sevdiğim, aşık olduğum kız gitmiş...
sen o değilsin, olamazsın. sadece onun görünümündesin, sesin ona benziyor. isim benzerliği belki de.
sen ki, utançtan göğüslerini saklayan kız. nispet yapar gibi dik duruyorsun pembe, straplez bikininin içinde.
geçen gün istiklal'de gördüm seni, ilk buluşmamızda yaptığımız gibi.
sıralama bile aynıydı, bir şey dışında.
yine kardeşin vardı en solda. ortada sen ve elini tutan, sakallı, tahminen senden 7 yaş büyük bir adam.
bu kadar mı iz bıraktım sende, ya da bu kadar mı değersizdim senin için?
önemsemedim.
"onun hayatı, olması gereken bu" dedim.
konuştum seninle. halini, hatrını sordum. görüşmüyorduk ne de olsa, en azından, 17 aydır. tersledin beni. tersledin.
neden yaptığını anlamadım.
sen saf, dünyalar tatlısı, utangaç, mutlu kız!
ne oldun şimdi?