yaz okulu vaktiydi. aylardan bu aralar. sıcaktan pişmiş beyinlerimizi buzdolabına sokma yarışına girdiğimiz bir anda, dahi! bir arkadaşımızdan gelen pırıltılarla dolu öneriyi duyunca önce afalladık, sonrada gayet makul karşılayarak hemen hazırlanmaya başladık. herhangi bir düğün salonundaki düğüne gidecektik. olmadı en azından pastayı limonataya katık ederdik. sanki çok yakın bir arkadaşımızın düğününe gidermiş gibi süslendik püslendik. ve nihayet düğün salonun kapısındaydık. bize hangi taraftan olduğumuzu sorarlarsa karşı tarafın nereden olduğunu öğrendikten sonra cevap verecektik. içeri girdik, çoluk çocuk koşturmaya başlamış, orkestra milleti çoktan piste davet etmiş, azıcık geç kaldık ama pek umursamadık. ısındıktan sonra ortama kendimi bir anda ortada buldum. ben ki düğün derneği sevmeyen, milletin ortasında oynamayacak kadar utangaç birisi arkadaşa gaz veriyordum. hey allah'ım. oynadık oynadık. hedef büyüttüm gelinle oynayacaktım, o şerefe de nail oldum kısa sürede. ama haliyle gelinle bakıştık bir süre aval aval. bol bol kameralar bizi çekti. artık bir ömür kim bunlar? acaba diye akıllarında yer edeceğiz düğün sahiplerinin. bir ömür hatırladığımda o gece nasıl eğlendiğimi unutamayacağım. para takamadık, hediyede veremedik, malum açlıktan nefesi kokan öğrencileriz. limonata pasta olayına da geç kalmıştık zaten.