harry potter and the deathly hallows part 2

entry156 galeri video4
    105.
  1. üç kere izlediğim film. ancak ondan sonra hakkıyla bir yorum yapabileceğime inandım, o yüzden bu entry şimdi geliyor.

    harry potter filmlerinin benim için anlamı büyük. ben de kitapları okumadan önce ilk filmi izleyenlerdenim. öyle ki ilk filmden çıktığımda koştura koştura ikinci ve üçüncü kitapları almıştım.

    efendim bendeniz muhafazakâr bir sinema seyircisiyim. üç boyutlu film izlemeyi sevmem, sanki bir şeyleri bozar gibi gelir bana. ancak bu defa üç boyutlu gittim filme.

    --spoiler--

    öncelikle filmi çekim ve oyunculuklar olarak çok vasat bulduğumu ne yazık ki söylemem gerek. senaryosu kuvvetli olmasına rağmen yönetmenin bunun altından kalkamadığını düşünüyorum. yönetmenin etkisinde kalmış olsalar gerek, oyuncular da üst düzey bir performans gösteremediler.

    bazı karakterlerin rolleri çok zayıftı tabi. örneğin diğer üç filmde ağzımızın suyunu akıtan helena bonham carter'ın bellatrix'inin karizması gitmiş onun yerinde olmadık yerlerde kıkırdayan, yarı bellatrix yarı pettigrew bir karakter gelmiş. herkes alan rickman'ın oyunculuğunu beğeniyor; ancak bu filmdeki oyunculukların yerlerde sürünmesinden kaynaklanıyor bence. zira alan rickman diğer filmlerde oynadığının üstünde bir performans göstermedi. luna ve neville karakterleri de kitaptaki kadar güçlü değil filmde.

    luna ve neville konusunda iki laf etmek isterim. kitaplarda ikisi de yalnız karakterlerdir. ancak ikisi de harry'e sadıktır. luna deliliğe vurur işi. ancak dostlarını ne kadar sevdiğini ve onlara ne denli ihtiyacı olduğunu ölüm yadigarları'nda evine gittiğimizde görürüz. odası diğerlerinin fotoğraflarıyla doludur ve her yere friends (dostlar) kelimesi yazılmıştır. neville'in bunalımı ise harry'ninkiyle hemen hemen aynı bir travmayı yaşamış olmasıdır. harry'den bir gece önce frank ve alice longbottom çiftinin bebeği olarak doğmuştur. voldemort'un kendisi potterlar'ı öldürmeye gittiği gece bella lestrange'a verdiği emirle annesi ve babası işkenceye uğramış ve sonunda delirmiştir. bu sebeple neville de yalnız büyür. zümrüdüanka yoldaşlığı'nda st. mungo hastanesi'nde neville'in anne babasını görürüz. bu döneme kadar neville anne babasının deli olmasından utanmaktadır. aslında deli kelimesi yanlış bir kavram olabilir; ama ağır bir beyin hasarı söz konusu ikisinde de. bu arada frank ve alice'in tıpkı lily ve james gibi çok güçlü iki genç seherbaz olduğunu hatırlatayım. Frank ve alice hogwarts'ta oldukları dönemde lily, james, sirius, remus ve peter'in sınıf arkadaşıydılar.

    bunları anlatma sebebim şu. harry ile birlikte büyürken neville kabuğunu kırmıştır kitapta. özellikle bellatrixle olan sahnelerinde kendisinin tam anlamıyla aslan kesildiğini görürüz. bir de hem zümrüdüanka yoldaşlığında hem de ölüm yadigarlarında tekrarlanan bir sahne vardır. neville göğsü kabara kabara frank ve alice'in oğlu olduğunu söyler. ebeveynlerinden utanırken onlarla gurur duyar hale gelmesi çok önemli. nitekim filmde bozulmuşunu gördüğümüz sahnenin orijinalinde voldemort bir safkan olduğu için neville'i öldürmez ve ona kendisine katılmasını buyurur. neville burada tam bir gryffindordur artık. bütün herkes ümidini yitirmiş, voldemort ve ölüm yiyenleri zaferini kutlarken neville sağ kalanlara harry öldüyse ben varım minvalinde bir şeyler söyler. kitapta harry yılanı öldürün cümlesini ron ve hermione'ye değil neville söylemişti. işte neville dağılan hogwarts ordusunu yeniden toplayan konuşmasını yaptıktan sonra seçmen şapka ona gryffindor'un kılıcını verir, o da tek hamlede naginin kafasını uçurur. filmde ise bunların hiçbirini göremeyiz, yerine ağlak bir konuşma yapan neville vardır. yılan sahnesi ise voldemort ve harry düellosu adına değiştirilmiş ve uzatılmıştır. neville'in gerçek kimliğini gösterdiği ve deyim yerindeyse yıldız misali parladığı bu sahne bence çalınmış ve neville karakteri mahvedilmiştir.

    kitapta voldemort hogwarts'ı ve binaları da fesheder. artık herkes slytherinli olacaktır. neville bunun üzerine yılanı doğrar ve harry olmadığı halde savaşacaklarını herkese gösterir. bunun üzerine ortalık karışır ve savaş yeniden başlar. oysa ortalıkta harry yoktur, kimse sağ kaldığını bilmemektedir. ancak filmde savaşı yeniden başlatan harry'dir. bu da rowling'in verdiği mesajın hayli bozulmuş bir şekilde izleyiciye aktarıldığını gösteriyor.

    filmde bir nasıl geçti yıllar havası yaratılacağını herkes tahmin etmişti. bol bol flashback olacağını düşünüyorduk. bunu, prensin masalı bölümüne normalde olmayan sahneleri ekleyerek yaptılar. ayrıca epilog bölümünden önceki son karenin el ele tutuşan bir harry hermione ron olması da bununla ilgili. ancak, ne desem, filmin final sahnesini beğenmedim. madem böyle bir hava yaratılmak isteniyor, son sahnede çocuklarını trene bindirmiş yaşlı bir harry potter yerine felsefe taşından bir tren sahnesi koysalar, ne bileyim harry kendi seçimini anlatırken bu kareyi ve o sırada tüm karakterlerin o ilk halini gösterseler güzel olurdu diye düşünüyorum. çünkü bu flashback sahnelerinin tamamı snape'in sahneleriydi. hani madem yapıldı bir kılıf uydurulup diğerleri de bir saniye gösterilemez miydi? nedir yani bunun maliyeti ya da zararı?

    filmde bir skandal, iki de ciddi hata vardı. skandal fred'in ölüm sahnesinin ve percy'nin ağlayarak ona sarılmasının filmden kesilmesi elbette. daha da kötüsü lavender ve fenrir'in burun deliklerindeki kıllara kadar zum yapılırken fred'in ölüsünün göründüğü sahnede babasının göbeğine sarılan ginny ve annesi ile ağlayan ron'un gösterilmesi ama fred'in yüzünün uzaktan sadece kimliği anlaşılacak kadar gösterilmesi. hatta çok değil iki üç saat sonra ron sanki kardeşi ölmemiş gibi gerzek gerzek espriler yapmaya başlamıştı yeniden. gerçekten ihanete uğramış hissettim kendimi.

    hatalar ise, kısım 1'de ve kitapta kulağı kopan george'un her nasılsa burada iki kulağa sahip olması. bir ikincisi de goyle'un zebani ateşinin şekilden şekile bürünmesi. zebani ateşi patronus gibidir, büründüğü şekil büyücüye özeldir. mesela dumbledore'unki anka, voldemort'unki ise yılan. fakat her nasılsa goyle'unki bir ayı bir yılan veya şu an hatırlamadığım bazı başka hayvanlara dönüşüp duruyordu. kitaplarla birlikte düşünürsek bu yapılmaması gereken ciddi bir hataydı.

    onun dışında, ağladım. her seferinde de hep aynı yerlerde ağladım. david yates kötü ve acemi bir yönetmen olduğu için filmi mahvetmişti yine. keşke azkaban tutsağı'nda teklif götürülen guillermo del toro ya da azkaban'ı çeken alfonso cuaron çekseydi filmi diyorum. ki del toro'nun filmi çekmeyi reddetme sebebi o sıralarda başyapıtı el labirento del fauno'yu hazırlıyor olması idi ve o da tüm iyi niyetiyle yakın dostu cuaron'u önermişti david heyman'a. bu iki yönetmen de ölüm yadigarları'nı enfes çekerdi diye düşünüyorum. hele ellerinde alan rickman, helena carter, michael gambon, dame maggie smith, john hurt gibi ingiliz sinemasının dev isimleri varken. bu şekilde düşünüldüğünde filmdeki oyunculuğun ve yönetmenliğin yerlerde süründüğünü görmemeniz imkansız.

    ayrıca filmde güzel olan detaylar da snape'in harry'e anıları yerine gözyaşlarını vermesi ve neville luna aşkıydı. bunlar da kitaptan farklı; ancak ikisinde de tribünlere oynandığı açık. şahsen tribünde bir amigo olan ben bunlardan çok memnun kaldım. ama belki de en güzeli, filmin hedwig's theme'in orijinal versiyonuyla bitirilmesi oldu. diğer filmlerde şarkıyı yeniden yorumlayıp duruyorlardı, burada felsefe taşı'ndaki orijinal versiyon kullanıldı. kanımca bu da tribünlere vurulan son öldürücü darbeydi. orada, özellikle de kitapları yalayıp yutan benim gibi insanlar, kalplerinin acımadığını hissetmemişlerse rowling onlara hakkını helal etmemeli bence. samimi söylüyorum. o an bütün çocukluğum ve ilk gençliğim geçti gözümün önünden. felsefe taşından çıkınca ilk iş olarak sırlar odası ve azkaban tutsağını alışım, bir çırpıda okuyuşum, cedric diggory'i hatırlayın cümlesini okuduğumda ağlayışım, zümrüdüanka yoldaşlığını milyon çarpı milyon kere okuyuşum, oks'ye girmeden önceki günü zümrüdüanka'yı okuyarak geçirişim, snape'e güvenişim, melez prens'i sınıfta okuduğum için yediğim tokat geçti gözümün önünden. ölüm yadigarları'nı ingiltere'den sipariş etmiştim, türkçesini bekleyemem diye. yavaş okuduğum tek harry potter kitabıydı, normalde bütün kitapları hızlı okuyan ben biliyordum ki bu sondu, o yüzden salyangoz gibi okumuştum. ama öyle ya da böyle bitmişti, deli gibi ağlamıştım. işte tüm bunlar doldu beynime hedwig's theme çalarken, çünkü tüm bu masal benim için o melodiyle başlamıştı. ağladım, koca adam oluşuma bakmadan hıçkıra hıçkıra ağladım.

    herkese, her şey için teşekkürler.

    --spoiler--
    0 ...