dün sizinle ilgili haberleri izledim. yüreğimden öyle bir parça koptu ki parmaklarımdan kan damlıyor. 13 tane 20 yaşında genç adam.. 13 tane 20 yaşında gencecik çocuk..
birçoğu sevdiğinin elini tutamamıştır. belki bir kızı öpememiştir. şimdi toprak dolan gözlerini ufka dikerek "vatanım gibi azizsin sevdiğim" diyememiştir.
bayramda memleketlerine gideceklerdi. anaları bir sabah tülbenti ile silerek gözlerini "oğlum, hoşgelmişsin yiğidim" diyerek kucaklayacaktı. babaları yine vakur bir tavırla "ben askerdeyken... " diye başlayan hikayeler sunacaktı o körpecik yavrularına. sonra ranzasız bir geceye uyuyacaktı mehmet.
"bir insan memleketini niye sever ki?" diyordu ve "sevecek başka memleketi yoktur da ondan.." diyerek anlatıyordu bi filmde. doğru ya, sevecek başka bayrağın yoksa mecbur oluyorsun.
beşiğin bu toprakta sallandıysa, bir pınarından su içebildiysen yurdun, rüzgarlar kavakları sallarken hayalini kurduysan kahramanca sevdiğin elif'in, zeynep'in ve sığ derelerine döktüysen temmuz sıcağını çocukluğunun anadolu'sunda, başka şansın kalmıyor.
mavi önlüğünle okulun ilk gününü hatırlıyor musun mehmet?
sırtındaki sarı çantada tüm geleceğinle karınca kervanları gibi taşra ilkokulunda..
teşekkürü bir puanla kaçırdığında yüzüne çöken hüzünüm ben...
okul bittiğinde müştemilattan çıkardığın bisikletim.
üzgünüm mehmet, sana attığın kurşundan az değer verdiğim için
üzgünüm oğlum, seni canımdan aziz bilemediğim için,
vatanım dediğin ben,
köyündeki pınar,
ilkokuldaki mavi önlüğün,
bayram sabahında baba telaşın,
rüzgarla sallanan kavak,
bir puanla kaçırdığın teşekkür,
ve müştemilattan çıkan bisiklet,
hepsi oluk oluk arkandan kanıyor fark et!
hakkını helal,
vatanını affet.