dalgalı siyah saçları olan benden bi' iki yaş kadar küçük, suskun bi' kızdı. bizim evin yanındaki eve yeni taşınmışlardı. o, hep balkonda kilimin üzerinde otururdu. kırmızı saçlı bebeğini görürdüm elinde hep. sessiz sessiz bi' şeyler anlatırdı ona, arada gülümserdi.
akşam üstü serinliği gelince yaz günleri, bütün çocuklar sokağa dökülürdü. saklambaç oynanırdı bazen, bazen yakalamaç. ben kardeşimin yerine de ebe olurdum, küçük o diye kıyamazdım, ablalık yapardım kendimce. o, balkondan bizi izlerdi. eminim gelebilse yanımıza, kimseye bırakmazdı ebeliği. bazen ayağa kalkıp balkon demirlerine tutunup bize bakardı, anneanesi hemen gelip kolundan tutardı:
" in aşağı, düşeceksin! ne derim sonra annene? "
hep uzakta kaldı. annesinin işten dönüşünü beklerdi beklemez gibi yaparak; ama görür görmez kapıya koşardı. annesi görününce yolun başında, ben de onun gibi heyecanlanırdım.
oyunlarımı eksik kalmış hissettim onun bakışlarından ötürü. kendimi şanslı hissetmeyi erkenden öğreten o uzak ve eksik yanını hep sevdim. biliyorum gelebilseydi yanıma ya da ben gittiğimde anaannesi içeri alsaydı beni, iyi arkadaş olurduk biz. olmadı. kısa süre oturdular üç katlı çift daireli yeşil apartmanın en alt katında. sessiz bi' sonbahar sabahıydı taşındıklarında. adını bile hatırlamıyorum.