beni ilgilendirmiyor, doğru. beraber yaşamadık çünkü onca ay. omzumdayken başı, saçlarının yumuşaklığı eritmedi içimi. dönüp boynuma kondurduğu öpücükten önce tüm hücrelerime işleyen ve beni etkisiz hale getiren o sıcak nefesini hiç hissettirmedi bana. öptüğünde nefesim kesilmedi çünkü. bana dokunurken yalnızca bedenime değil, ruhuma da dokunmadı çünkü.
ilk kez "seni seviyorum" dediğinde nutkum tutulmadı, kısmi felcin kapısından dönmedim. "uzun zamandan sonra ilk defa kendimi bu kadar rahat, huzurlu hissediyorum" dememişti bana. hatta "sen bunca ne zaman neredeydin, o kadar yılımı boşa harcamışım meğerse" gibi laflara bile inanacak kadar alıklaşmamıştım doğru. "şu yaşımızda duyduğumuz heyecana bak, liseli aşıklar gibiyiz." yoo hayır, bunları da kesinlikle bir türk filminden hatırlıyorum ben.
gecenin bir yarısı "seni hak etmiyorum, iğrenç biriyim" diyerek ağlayışındaki sığlığı bile yememiştim ben. o yüzden de sabaha kadar onu ikna etmeye çalışmamıştım.
şu siktiğimin tüm klişelerini büyük bir ustalıkla kakalayamamıştı bana. onca tecrübeye, bir daha asla naralarına rağmen yine gelmemiştim oyuna. kaçın kurasıydım ben?
o hayran hayran, saatlerce gözünü ayırmadan bakışı tamamen hayal ürünümdü. hele o baygın ifade, kesinlikle iyi görmeyen gözlerimin bir oyunuydu bana.
tatil planları yapmadık hiç. hem o sevmezdi ki gezip tozmayı. bana da dırdır ederdi evde yayılıyorum diye.
"beni anlayan tek kişisin, kimseye bu kadar yakın hissetmedim" bu sözler de ona ait değil. dememiş olmalı. ya da ben anlamamış olmalıyım.
ya da biri aldatılmış olmalı?
sahi... olmalı mı?
gerek var mı? bir yandan onunla aranı düzeltmeye çalışırken, olmazsa yalnız kalmayayım bari diye beni elinde tutma çabalarına... bu kadar aşağılık olmaya?
büyük oyunculuk ister aynı anda idare etmek. tecrübe ister. özgüven ister. güven ister. tög ister!
eski sevgilinin eski sevgilisiyle barışması, size dinlenme tesisi misyonu yükler. ilişkilerine verdikleri ihtiyaç molasında, gelip üzerinize işer bunlardan biri. diğeri ise bahçenizde beklemektedir hali hazırda.