shambala

entry21 galeri
    14.
  1. bir gün bulmak için yollara düşeceğim rüya ülke.*
    --spoiler--
    Tibet ve Kuzey Hindistan söylencelerinde Shambala adlı bir yerden bahsedilir. Efsaneler, Shambala'nın gizemli ve görkemli bir imparatorluk olduğunu söylüyorlar ve Shambala Himalaya'ların öte yanındadır. Eski yazılarda oraya gitmek için belli bir dağın çıkış noktasını bulmak gerekir. Oradan sonra geziye havadan devam edilebilir.

    Geleneksel anlayışa göre Shambala, karlı dağlardan oluşan bir çemberin içindedir. inanılmaz güzellikte olan Shambala, zenginliklerle doludur. Modern bir yer olan 'Pırlanta Sarayı'nın başkent Kalapa'da olduğu iddia edilir ve Shambala Kralı hükümdarlığını burada sürdürür. Dikkat edin eski bir inançtan söz etmiyoruz, Shambala inancı günümüzde de geçerli ve çok yaygın. Örneğin modern derken şu kasdediliyor; aydınlatmanın ve oda ısılarının isteğe göre ayarlanması gibi. Eski yazıtlar yerlerde ve tavanlarda bulunan, isteğe göre ayarlanarak sıcaklık veya soğukluk dağıtan kristalllerden söz ediyorlar. Sarayda iki şaşırtıcı şey daha vardır; 'Tepe pencereleri' ve 'Sihirli Ayna'. Tepe pencereleri başka dünyalardaki hayatları görme imkanını sağlarken, Sihirli Ayna ise Kral'ın uzaklarda olan olayları izleyebiliyor.

    1933 yılında Amerikalı yazar James Hilton, "Kayıp Ufuk" adlı bir kitap yazdı, kitapta anlatıldığına göre, iki pilot Himalayalar üzerinde bir yere mecburi iniş yapmak zorunda kalıyorlar ve dünyayla ilişkisi olmayan bir kente ulaşıyorlardı. Hilton öyküsünü 19 Yy'da Tibet'de misyonerlik yapan Huc adlı bir rahibin anlattıklarından esinlenerek yazdığını anlattı. Bir diğer ünlü gezgin olan Alexandra David-Neel, 14 yıl Tibet'de kaldıktan sonra Fransa'ya döndükten sonra yazdığı "Mistikler ve Majisyenlerle" adlı kitabında, Tibetli Lamaların anlattığı herşeyin kesin doğru olduğunu belirtirken, yalanının varolmadığı bir toplumu gerçekliğini ısrarla anlatıyordu. David-Neel'in çizgisinde Şamballa'nın yerini bildiği ifadesi dikkat çeker ama aynı zamanda da ünlü gizem örgütü Teosofi Grubu'nun üyesi olması nedeniyle de birşeyleri saklar gibidir. Yine büyük gezginlerden olan Nicholas Roerich'e göre ise Teosofistler saklı kentin yerini öğrenmişlerdi ama açıklamıyorlardı. Roerich bir Lama ile olan konuşmasını şöyle anlatır; "Lama, Büyük Şamballa'nın çok uzaklarda suların ardında olduğunu, dünyada bulunmadığını, dünya insanlarının neden ilgilendiklerini anlamadığını söylüyordu. Lama'ya göre, ancak Uzak Doğu'da yaşayanların özel bir ilişki aurasını veya ilişki enerjisini algılayabileceklerini ekliyordu." Roerich yaşamını Şamballa'ya adamıştı, ömrünü bu yolda harcadı. Ama kayıp kentin yerini öğrenip öğrenmediği anlaşılamadı, belki o da gizemi saklayanların tarafına geçmişti. Araştırmacı Edwin Bernbaum ise, Şamballa Efsanesi'nin Tibet inançlarında düşüncenin gizli derinliklerini simgelediğini, bu şekilde bilinçaltının saf, kirlenmemiş düzeyine ulaşılarak ruhsal iç yolculuğun yapılabileceğini belirtmekte. Şamballa, Bernbaum'a göre gizli bilgeliğin en üst ve en yüce noktası ya da doruğudur...

    0. Yüzyıl'ın Robinson'u olarak tanımlanan Polonyalı gezgin Ferdinant Ossendowski'yi 1943 yılında çevirisini yaptığı"Hayvanlar, insanlar ve Tanrılar" adlı çevirisinde Nasuhi Baydar "Çağdaş Evliya Çelebi" olarak tanımlıyordu.Ossendowski'nin kitabında yaşadığı çağın inançları, gelenekler, savaşlar, çok farklı toplumlar vardır, inanılmaz olaylar ve yarler anlatılır, tüm iç Asya'yı gezmiş, Tibet, Çin, Moğolistan ve Sibirya hakkında çok ilginç şeyler yazmıştır. işte bu arada bir yerlerde Ossendowski'nin Tibet'deki kayıp ülke Agarta'dan söz ettiğine raslarız; "Amil Irmağı kıyısında yaşayan yaşlılar anlattılar, Cengiz Han'dan kaçan bir kabile yeraltı kentine saklanmıştı, daha sonra bir avcı gizli kapıdan geçerek kayıp kente ulaştı ve dönüşte gördüklerini anlattı. Ama Lamalar, konuşmasını engellemek için dilini kestiler sonra avcı gizli kente geri döndü, geriye sadece anıları kaldı." Ossendowski yaptığı araştırmaların sonucunda, ne yorum yapılırsa yapılsın, efsanenin temelinde, Asya'nın geleceğini ve siyasi yapısını etkileyen bir gücün varolduğuna inanmıştı. Gezgin ulaştığı sonucu şöyle özetliyordu; "Dünyadaki bütün devletler, milletler, kanunlar ve gelenekler sürekli değişim halindedir, birçok büyük imparatorluk ve büyük kültür yok olmuştur. Kalıcı olan tek şey, fenalıktır. 6000 yıldan daha önce büyük bir insan kavmiyle birlikte toprağın içinrde kayboldu ve bir daha çıkmadı. Bununla beraber, aralarında Babür Şah'ın da bulunduğu birçok kişi oraya gidip geldi. Kimse oranın yerini bilmiyor, orada cinayet hiç olmadı, kötülüğe karşı korundular, bilgi sessizce gelişti ve yıkılma tehlikesine düşmedi. Orada şimdi milyonlarca kişi yaşıyor, bilim en yüksek katında, Cihan Hakimi saltanat sürüyor, Cihan Hakimi tüm doğa güçlerini bilir, tüm kalpleri ve kaderi okur. Eğer bizim çılgın uygarlığımız onları bulup savaşa kalkışırsa, tüm gezegeni çöle çevirebilirler, onlar bilmediğimiz garip araçlara binip, yeraltından her yere giderler. Cihan Hakimi, bazı zamanlarda kendinden önceki hakimlerin yattığı mağaraya gider, daima karanlıkta olan mağaraya girince duvarlarda ateşten çizgiler belirir ve sandukadan alevler çıkmaya başlar. Cihan Hakimi, konuşarak ve ellerini ileriye uzatarak sandukaya yaklaşınca, alevler daha parlar, duvarlardaki ateş çizgileri yanıp sönmeye başlar ve birbirlerine girerek bilinmeyen alfabenin işaretlerini oluştururlar, sandukadan saydam ışık şeritleri çıkmaya başlar, bunlar büyüklerin düşünceleridir. O zaman Cihan Hakimi, ışığın içinde kalır ve ateşten harfler duvarlara Tanrı'nın arzu ve emirlerini durmadan yazarlar. Cihan Hakimi daha sonra dua eder ve alevler arasında Tanrı'nın yüzü görülür..."

    alıntı
    --spoiler--
    0 ...