hayattan soğumak

entry66 galeri
    30.
  1. yaşamaktan bıkmaktır... intihar etmek yerine, zaten ölü olduğunu kabullenmektir...

    ezik edebiyatı yapmayacağım... zaten durumun eziklikle alakası yok... ne hissediyorum bilmiyorum ama satırlara dökmek zor geliyor. yalnızlık eskiden sadece bir sıfat olarak geliyordu benim için... eskiden sadece etrafında kimsesi olmayan, tek başına olan anlamına geliyordu... ama yaşadıkça öğrendim ki; bir insanın etrafında ne kadar insan olursa olsun, aslında o yalnızdır... şu an itibarı ile, hayattan, monotonluktan, bana tarif edilen ve yapmam gerekenler söylenen bu hattan nefret ediyorum...

    samimi olmayan tiplerden nefret ediyorum...
    iki günü aynı şekilde bitirmekten nefret ediyorum...
    boş kaldığım anda ne yapacağımı bilmemekten nefret ediyorum...
    birilerinin bana -bize- nasıl yaşamam gerektiğini tarif etmesinden nefret ediyorum...
    hayatı evrelere bölüp, kısım kısım yaşamaktan nefret ediyorum...
    (emo değilim... zaten o o*rosp* çocuklarından da nefret ediyorum... s*k kafalılar... sanki çok şey yaşamışlar gibi bir de isyan ediyorlar... alayı döl israfı...)
    gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen siyasetçi piçlerden nefret ediyorum...
    götlerini sergilemek için bar bar gezen orospuları kayda alıp akşam bizlere sunan magazinci s*kiklerden de nefret ediyorum...
    güzel bir gün dilediğim zaman karşıma çıkan aksiliklerden nefret ediyorum...
    televizyonda karı ve koca arayan tiplerden nefret ediyorum...
    birilerinin gözlerimizi kapatıp bizi arkamızdan becermesinden nefret ediyorum....
    sistemin bir parçası olmaktan nefret ediyorum...
    televizyonda seksle uyutulan ve büyütülen nesilden nefret ediyorum...
    uslu bir çocuk olmadığım için göremediğim şirinlerden bile nefret ediyorum... g*t oğlanları...

    asıl mesele ne biliyor musun? bence hepsi kocaman bir saçmalık... bir çarkın içinde dönüp duruyoruz... her günümüz, bir diğer günümüzün makyajlanmış hali... ve benim günlerimin makyajı aktı... çok çirkin... çok şirret... çok yosma... cilveli bir hayat kadını gibi, her gün sıkılmadan altıma yatıyorlar günlerim... ve ben onlardan korunmak için hiç bir şey yapmıyorum... bana monotonluk bulaştırıyorlar... tedavisi olmayan bir hastalığın pençesine atıyorlar beni... sıradanlaşıyorum...

    aynaya bakmak artık kendimle yüzleşmek değil benim için... artık aynaya baktığımda gördüğüm tek şey; evriminin ortasında kayıp bir nesil...

    her gün sokağa çıkıp, tanımadığım, hiç tanımayacağım ve asla konuşmayacağım insanlarla kısa yolculuklar yapıyorum... hepsi kısa sürüyor... kısa cümlelerim gibi... ilişkilerimiz gibi... hayatımız gibi... hiç bakmıyorum bazılarının yüzüne... o insanların yüzünü hatırlamanın bana ne gibi bir faydası olabilir ki? kulak misafiri olduğum ve aklımda yarım kalan diyalogların bana ne faydası olabilir ki?

    dünya çok büyük değil... aslında bir toz tanesi kadar... bizler bu tanenin içinde araba, para, seks, uyuşturucu derdine düşmüş zerreleriz... ve bizden yapmamızı istenilenleri yapıyoruz...

    bu günüm ve yarınım aynı olacaksa, yarına çıkmanın bana ne faydası var?

    seni duyar gibiyim... "hayır dostum hayır... yeni günler yeni başlangıçlara gebe... hayat yaşamaya değer!" diyorsun...

    beni yanlış anlamayın... ben ölmek istemiyorum... artık bağımlısı olduğum bir şey var... onsuz yapamıyorum... her yerde onu arıyorum... sadece ufak bir miktarı için kanımı bile akıtırım... geceler boyu onun yokluğuyla krizlere giriyorum... bu bir uyuşturucu madde... ve aslında her yerde bulunabiliyor... adı 'umut' ... ve ben bir doz umut almadan, yeni güne başlayamıyorum... ayakta duramıyorum... nefes alamıyorum...

    umut, neslimizin en çok tükettiği uyuşturucu madde...

    ama ne olursa olsun;

    hayattan nefret ediyorum...
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük