soğuk kavramı sıcakla, ışık karanlıkla anlam kazanır. Biri olmadan diğeri anlamsız, hatta varlıksız kalıyor.
güzellik, yani estetik kavramı da bunun gibidir. estetik duygusunu içinde barındıran biri için güzellik anlam kazanmaya, varlık sahasına çıkmaya başlıyor. bunu varlık sahasına çıkaranlardan biri de insandaki sanat duygusu. çünkü sanat güzel olanla uğraşı içindedir sürekli.
estetiği bulunmayan sanat yoktur kanımca. varsa da o sanat değildir zaten.
balzac der ki; "güzellik çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür." Evet, zaten sanat duygusu da kusurların ortaya çıkmasıyla başlıyor ve güzellik duygusuna ulaşma amacıyla çalışmasını sürdürüyor. işte bütün bunlardan ötürüdür ki sanatçı, sevdiği bir şeyi sanatıyla birleştirdiği anda o şey kusurlu olsa dahi sanatla birleşip güzelliğe kavuşuyor. Yani sanatçıdaki sanat duygusundan dolayı şeyler güzelleşmeye başlar sanatçı için. Bataklığın ortasında sineklerin yapış yapış olduğu bir ortamı tuale aktaran bir ressam için artık orası bir bataklık veya pislik yuvası değil, tam aksine resimdir, sanattır ve sonunda güzeldir. işte bu güzellik sanattan doğduğu için ve sanatın kaynağı da insan olduğu için estetik bambaşka bir boyutlara geçiş yapıyor, göreli anlam kazanıyor. veysel'in söylediği gibi: "anılmaz veysel adı, o sana aşık olmasa" diye... bu yüzden insansız kalan bir dünyanın, yıldızların, güneşin, kısacası evrenin de hiçbir anlamı, güzelliği-estetiği ve hoşluğu kalmıyor.
--spoiler--
senden aldım bu feryadı
bu imiş dünyanın tadı
--spoiler--