28 ocak 2007 beşiktaş vestel manisaspor maçı

entry26 galeri
    22.
  1. Siyah beyaz bir gün..

    simsiyah gecenin koynundan uyandım, bembeyaz umut dolu bir güne.. uzun zamandır herkesin telaş içinde olduğu, barajlarda su kalmayacak diye endişe yaşadığı şu günlerde yağan kar taneleri umut saçıyordu yeryüzüne.. her biri tane tane düşşede, "birlikten kuvvet doğar" dercesine yere düştükleri gibi birleşiyorlardı. aynı beşiktaş'ın tek tek ufak paslar atıp, bunların birleşimi sonrasında takımın gol atması gibi..

    yaklaşık bir buçuk aylık hasretin biteceği günde, kavuşma anını düşünerek, bunun verdiği heyecanla uyku tutmuyor, bir an önce hareket saati gelsin istiyordum. zar zor bir saatlik uykunun ardından, saat 06:00'da uyanıp sevgiliyle buluşulacağı için başladım hazırlanmaya.. siyah beyaz bir günü, en ufak ayrıntısıyla yaşamak adına başladım siyah beyaz giyinmeye.. "simsiyah bembeyaz beşiktaş" olacak bir günde yağan kara ve dondurucu soğuğa aldırış etmeden evden çıkıp yola koyuldum, "karakartal'ın yuvasında", "ölene kadar yanında" olduğumu göstermek için..

    yolculuk yapacağımız minibüsü gördüğümde, gerçek sevginin nasıl olduğunu orada bir kez daha anladım. yaşlısından gencine, o soğukta 15 bünye bekliyordu beni, bir an önce hareket etmek için..hiç bir zorunlulukları yoktu, ama o soğukta o saatte yola çıkmalarını beşiktaş aşkından başka, zorunlu yapmaları gereken şeyler dışında hiç birşey yaptıramazdı. yenilen börekler ve içilen çay bile ayaküstü bir an önce bitirilip, yola çıkılmak isteniyordu. bir yere yetişilmesi gerekiyordu; beşiktaş'ın durumunu yakından ilgilendiren kongre vardı ve kongre üyesi olan abilerimiz oraya giderek oy atacaklardı..

    dedim ya insanların umutla beklediği kar yağsada, ara ara boşluklarla umutları azaltıyordu. bursa - gemlik arası yolda görülen kar örtüsü, gemlik'ten süpürgelik bölgesine kadar kendisi bitki örtüsüne bırakıyor, sonrasında umut veren doğa harikasını tekrar görünce bizi sevince boğuyordu. aynı beşiktaş'ın 2-0 öndeyken, yediği golün ardından üçüncü golü atması gibiydi yolculuğumuz.. beşiktaş bu maçta 2-0 öne geçtiğinde, sanki biz bursa-gemlik arasında gidiyorduk.. sonrasında yenilen gol bizlere gemlik-süpürgelik yolunu yaşatsada, biliyorduk ki; süpürgelik'te kar mutlaka vardır, aynı beşiktaş'ın bir gol daha atacağını bildiğimiz gibi..

    saat 10:00 civarında istanbul'a vardığımızda ilk durağımız akatlar spor salonu'nda yapılan kongreydi.. insanlar siyah ceketli adama tepkilerini göstermek için, beyaz zarfları boş atıyordu. ama yinede tek aday olduğu için, kendisi yönetimin başına geçecekti. sadece bilsin istiyorlardı ki; bazı şeylerden dolayı memnuniyetsizlik var ve bu memnuniyetsizlikleri bir şekilde gidermeli..

    saat 12:00 olmuştu ve sevgiliye kavuşacak olmanın verdiği heyecanla insanlar yemek yemeyi bile unuttu. beyaz peynir ile yenilen siyah zeytin ile sıcak ekmek bizleri doyuracak en güzel menüydü. her türlü imkan olsada; bu muhteşem ikilinin siyah ve beyaz ile buluşması, tercih edilmesinde en önemli faktördü..

    saat geçmek bilmiyor, şuurunu kaybetmiş aşıklar gibi bir o yana bir bu yana dolanıyorduk. caddelerde esen rüzgar ile birlikte akıllarda sadece maç vardı.. ve havanın yavaş yavaş kararması, maç saatinin yaklaştığının en önemli göstergesiydi.. o uzun dolmabahçe'de ki eşsiz yürüyüşün ardından stada varılıp, o kapalı tribünün havasını tekrardan solumak, stadta o soğukta sevgilisiyle hasret gidermenin mutluluğunu yaşayan insanları görünce "işte beklenen an" diyerekten başladık tezahüratlara.. sensiz geçen günlerin a.k derken, beşiktaş'sız geçen günlerin ne kadar zor olduğunu anlattık onlara.

    maç başladı, beşiktaş dolu dizgindi. liderin puan kaybettiği haftada, kazanmak için ellerinden ne geliyorsa yapacaklarına yemin etmişlerdi.. beyaz formalı, siyah tenli adamlar ricardinho önderliğinde, bobo ve nobre gol atmak için ellerinden gelen tüm çabayı sarfediyorlardı. insanlar kimi zaman haketmedikleri şeyler yaşasada, çalışarak ve inanarak yapılan her şeyde başarılı olunabileceğini gösterircesine mert bir adam çıktı sahneye.. önce 1-0 yaptı skoru, sonrasında 2-0.. onlar gol attı, bizler tribünde coştuk.. ilk yarı böyle sonuçlandı, inönü stadyumu'nda bayram havası.. sonra skor 2-1 olunca, bir an şaşkınlık oldu fakat herkes tecrübeli olduğundan bu şaşkınlığı üzerimizden atmak pek zor olmadı..

    bizi rahatlatacak olan üçüncü golde gelince, "oley oley oley oley şampiyon beşiktaş" demek için çok erken olsada, taraftarların bu takıma inandığını göstermek adını güzel bir olaydı. maça az bir süre kala tribünde tek tek futbolcuların adını söyleyen taraftarı, adı söylenen her futbolcu tribüne dönüp alkışlayarak, iki tarafında birbirine teşekkür ettiğini gösterir nitelikteydi..

    tüm bunlardan sonra maç sonunda söylenebilecek tek bir söz kalmıştı; "hep böyle oynayın, canımızı verelim.."

    maç hakkında teknik analiz yapmaya gerek yok aslında. beşiktaş bu maçta şampiyonluk yolundaki rakiplerinden çok daha üstün bir futbol sergileyerek, maçı kazanmak için her şeyi yapmıştır.. fakat izleyen herkesin rahatlıkla farkedeceği ricardinho, nobre, bobo dışında isminden bahsedilmesi gereken biri var. her hafta performansı artan, kendine bir ek özellik daha ekleyen, sahada basmadık yer bırakmayan fidan gibi delikanlı.. onun adı; "serdar kurtuluş".. beşiktaş önümüzdeki 10 yıl boyunca o bölgede sıkıntı yaşamayacağa benziyor..

    beşiktaşlı olmanın, beşiktaş'ın nasıl bir şey olduğunu anlatmak adına, ufak bir diyalog ile sonlandırayım yazımı;

    (sabahın erken saatlerinde minibüste, beşiktaşlı olan bursa'nın ünlü psikologlarından biriyle sohbet ediyorum, konu beşiktaş ve psikoloji)

    salca: abi ben maçlarda kendimi kaybediyorum, ne yaptığımı bilmiyorum. bir bakıyorum sağa gitmişim, bir bakıyorum aynı şekil arkadaş bir yerlere gidiyor, yok yanımda.. sadece ben ve arkadaşımda değil, çevremde ki herkes böyle.. ya bana yardım et, ne yapmalıyım sence?
    psikolog: salca bana bunları hiç anlatma, aynısı bende de oluyor..

    psikoloji dünyasının çare bulamadığı tek davranış; "beşiktaşlılık"
    13 ...