evlat acısı

entry50 galeri
    19.
  1. bursa'dan balıkesir'e doğru giderken yaklaşık 30 km. sonra bir tabela karşılar insanı gölyazı (apolyont) ve altında ağlayan çınar diye. koyu kahve bir zeminin içine alınmış bu tabelaya uyup, direksiyonu sağa kıvırınca tarlaların (mütemadiyen incir ve zeytin) içinden kıvrıla kıvrıla giden yol; insanı gölün kıyısına götürür. deniz veya göl veya ova insanlara sanki hep medeniyet getirmiş gibi. "göl insanı" ıscacık oracıktan geçen herkes "merhaba, hoş geldiniz" der. selamsız komaz insanı.

    gün akşama devriliyorken gölün batıya bakan kısmı bir tasa akıtlımış altın gibi parlar. ordan eski "rum evlerine" kale burçlarına baka baka gelince, bir adam yaklaşır insana ve dünyanın en güzel kızına "merhaba" der. bu ev benim evim der. bu evin hemen duvarında duran muazzam renkteki granitlere bakan gençlere "bunları istanbul'dan gelen ecnebi ve türk talebeleri yaptı" der. emek ortada. belli ki bu ecnebi ve türk talebeleri, insanlığın ortak dilinden en güzel türküyü döktürmüşler bu duvarlara. bir koşu, bir soluk, bir ses gibi atılıp insan elinden tutmak istiyor bu ortaklaşa yaşamın, bu güm çarpan çıkarsız emeğin...

    adını veriyor amca, "eskiden buralar çok güzeldi" der. "akp buranın belediyesini kaldırdı merkeze bağladı bu hale geldi" der. yapıyı gösterir "bu rumlardan kalma" (tarihi yapı) akabinde "şu gördüğünüz dut ağacı" tam 110 yaşında. benden önce vardı burda belli ki benden sonra gidecek. benden sonra bu gölün dizleri önünde hep eğilecek. tıpkı kale burçları gibi yüzyıllarca duracak...

    sonra dünyanın en acı hikayesine geçer, benim bir oğlum vardı. 40 sönce öldü. 40 sene önce 18 yaşında öldü. sağ gözünde sabit bir nem. bell ki 40 yıldır oraya asılı kalmış. yaşasaydı eğer "60" yaşında olurdu. 40 yıldır yalnızım. 40 yıldır yıldızım sönmüş. 40
    yıldır dünyam kayıp. 40 yıldır bir hançer saplamışım göğsümün ta ortasına onu kederle taşırım. 40 yıldır kapım açık 18 yaşında bir çocuk çalacak kapıyı, girecek içeri diye. 40 yıl önce yitirilen bir evladın acısını hala o sabah yaşanmış gibi tazecik taşır içinde.

    işte yol oraya düşünce, bu adamla iki kelama tutuşunca insan... o an anlar ki, insan, evlat acısı üstü örtülemeyen dünyanın en kederli acısıdır. sıkar durur boğazını, ejderha olur kırbaçlar ruhunu...
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük