uluslaşma süreci içinde devletler homojen bir toplum yaratmak için çaba harcarlar, bunun için çeşitli argümanları kullanırlar, dil, eğitim, kültür gibi. bu homojenliği sağlama yolunda, yani uluslaşma sürecinde; ülkede yaşayan etnik veya dini açıdan farklı gruplar buna direnirler ve onlar da uygulanan ulusallaşma sürecini de örnek alarak kendi ulus bilincini oluşturmaya çalışırlar. ulus bilinci oluşturma süreci indirgemeci bir yaklaşımla sürdürülür, birey değil, devlet ön plandadır, tek kültürlülük esastır ve sembol değerler oluşturularak ortak bir aidiyet oluşturulmaya çalışılarak toplum homojenleştirilmeye çalışılır. bugün pkk da aynı süreci kopyalamıştır. bütün ulus hareketleri her ne kadar modern hareketler olsa da özü itibariyle despottur ve jakoben tavırlarla yürütülür. uluslaşma hareketlerinde demokrasi vurgusu yapılsada özü itibariyle bu hareketler demokrat değildirler. başta da belirttiğim gibi temel kaygı aynı düşünen ve aynı şekilde hareket eden bireyler oluşturmek temel gayedir. türkiye'de ulus bilinci oluşturma çabaları kürtler açısından başarısızlığa uğradı, çünkü kürtler var olan ulus devlet sistemine entegre edilemedi, ulus devlet sisteminin başarılı olduğu avrupa ülkelerinde o dönem itibariyle aynı ırkı oluşturan milletlerin kendi ülkelerini oluşturmasından kaynaklanmıştır. örneğin almanların alman, fransızların fransız ulus devletini oluşturma süreci. ancak avrupa ülkeleri kendi ulus devletlerini feda etmeden avrupa birliğini inşa ederek, ulus devletleri üçüncü aşamaya ulaştırmıştır. uluslaşma sürecinin çok kültürlü ve çok farklı etnik gruplardan oluşan ülkelerde başarılı olması mümkün değildir, aynı şekilde ulus bilinci oluşturmaya çalışan hareketlerin geçici olarak başarılı olduğu görülse de uzun süreçte başarısızlığa uğradığı açıktır. çünkü ulus paradigması devamlı değişen bir paradigmadır ayrıca insanlar bireysel haklarına ve özgürlüklerine uluslaşma sürecine kurban etmezler. nasıl kemalizm aynı uluslaşma bilincini bütün ülkeye kabul ettiremediyse, pkk'nın da kürtlerin çoğunlukla yaşadığı bir bölgede bunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. çünkü despot medeni değildir ve hep kendini düşünür,ulus tandanslı hareketler her ne kadar fransız ihtilali sonrasında ortaya çıkan bir modern hareketler olsa da onlar da despottur ve hep kendini düşünür. bana ülkemizin temel problemlerinin altında yatan temel neden hemen her şeyimizin fransız felsefesine, yasalarına ve ihtilaline dayanması. biz zihniyet olarak şark ülkesiyiz ama yasalarımız ve devlet felsefemiz fransız jabobenizmine dayanmakta, işte bütün çelişki buradan kaynaklanmaktad. kurucu felsefe özgün ve bizden bir türkiye üretememiş, dışardan ithal edilen bir felsefeyle bize özgü problemleri bir yere kadar çözebiliyoruz. (bkz: fransız felsefesinin ülkemize etkileri)