ölüm ile röportaj yapmak

entry3 galeri
    1.
  1. (bkz: hayat ile röportaj yapmak)

    bugün, ölümle karşılaştık ve daha önce hayat ile yaptığımız ama bir türlü yanaşıp da ölüm ile yapamadığımız, sürekli ertelediğimiz, ötelediğimiz röportaj için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. ama nasıl yaklaşmalıydı, nemene bir şeydi ölüm? aksi mi, uzlaşmacı mı, kapital mi, liberal mi? anlamak lazım.

    biraz da kekeleyerek ilk hamleyi yaptık nihayet:

    - merhaba sayın ölüm, biz ömür kanalı'nda çalışıyoruz. belki duymuşunuzdur...

    lafımı bitirmeme izin vermeden girdi araya ölüm:

    * evet, duydum sizi. şu hayat ile röportaj yapan kanal değil misiniz siz?

    - evet evet, ben yapmıştım o röportajı da.

    * şimdi de benimle mi röportaj yapmak istiyorsun; hadi başlayalım.

    - bu kadar anlayışlı ve samimi olacağınızı tahmin etmezdim.

    * her zaman için değil ama yaklaşmayı bileni, kaçırmamak gerek. sonra yalnızlık pek de katlanılası, çekilesi birşey değil.

    - hemen ilk sorumu soruyorum o hâlde. toplu can kayıpları sırasında fazla yorulmuyor musunuz?

    * hayır, toplu can kayıpları en az yoran kısmı işimin. bir anda birkaç kişinin işini halletmiş oluyorsun, bu yorucu olmaz ki normale kıyasla.

    - bu açıdan bakmamıştım hiç. peki sizin işinizin en yorucu tarafı nedir size göre?

    * beni unutanlara kendimi hatırlatmak biraz yorucu oluyor. insanlar garip bir şekilde tüm yaşamları boyunca varlığımı kabul edemiyorlar. bir türlü izin vermiyorlar kendimi biraz olsun hatırlatmama.

    ayrıca çok meşakatli de bir uğraş oluyor dikkatlerini çekmek için ufak çabalarım yetersiz kalıyorsa.

    - peki nasıl hatırlatıyorsunuz kendinizi?

    * o kolay iş. bir çatıdan bir saksı atıyorum aşağıda yürüyen adamın önüne veya arkasına. sonra biran aklında beliriyorum o kişinin. gidip de sağda-solda benim adımı anarak anlatıyor insanlara. sonra onlar da gidip başka arkadaşlarına anlatıyorlar ve ufak bir ek çaba ile dikkatini çekiyorum üzerime.

    - bu kadarını devlet bahçeli de yapıyor. mahalleden 5 arkadaş, okuldan 5 arkadaş, üniversiteden 5 arkadaş...

    (gülüşmeler)

    - bu taktik her zaman işe yarıyor mu?

    * hayır, bu taktik hiç bir zaman işe yaramıyor. ya da haksızlık etmemek adına bazen yaradığını söyleyebiliriz. bu taktikten sonra hidrolik yağı fena halde sızdıran bir arabanın direksiyonuna oturtuyoruz kişiyi. bu da işe yaramazsa kullandığı araba, seyahat ettiği otobüs kaza yapıp da bindiği tren raydan çıkıyor ve bir süre hastahanede kaldıktan sonra aklına kazınan adımı da sıkça zikrederek çıkıyor hastahaneden.

    - bundan da mesajı çıkaramıyorsa ölsün o insan artık.

    * bana insanlar, senden daha beter derlerdi de inanmazdım.

    - başka ne yapacaksın ki kendini hatırlatmak için böylesi adamlara?

    * yakınlarının canlarına misafir olurum ansızın.

    - bir de benim insafsız olduğumu kastedersiniz.

    * bunun neresi insafsızlık? sen öldürdün hemen.

    - bir insanın sevdiklerinin ölmesi daha mı az acıtıyor sanıyorsun canını?

    * bunu sanmıyor; doğrudan biliyorum. hiç öldün mü? hiç ölecek oldun mu? ölüme en yakın hissettiğin anı düşün hayatında kendini ve o an yanındakileri düşünüp düşünmediğini de söyle kendine.

    - neyi kastettiğini anladım. ama gene de sen de kabul etmelisin ki insanların çok sevdiği insanları kaybetmesi de katlanılır gibi bir acı değil.

    * tamam, buna itirazım yok zaten. ama öte yandan baktığımızda benimle şimdiye kadar tanışmamış bir adamın karşıma geçip de benim karakteristik yapım üzerine çıkarımlarda bulunması çok da kabul edilesi bir tutum değil.

    - biraz hadsizlik ettim sanırım.

    * alışkınım haksızlığa uğramaya. misal herkes benim kötü, çok kötü olduğumu söyler ve anlatır birbirine. oysa aslında kusursuz bir adalet anlayışım var benim. yani bir insan düşünün ki kadın, erkek, çoluk, çocuk, yaşlı, genç, zengin, yoksul ve hatta daha fazlası grup içerisinden hiçbirisine özel bir uygulama veya tarifim yok. ayrımcılığa karşı bir yapım var.

    - bu sizinle alakalı bir şey mi? yoksa işleyiş mi buna karşı?

    * her ikisi de aslında bunun cevabı. yani bizim kurumumuzun hiçbir departmanında adaletsizlik hoş görülmez. ama belli departmanlarda da bir adaletsizlik olduğunu kabul etmemiz gerek. misal hayat departmanı bu anlamda daha farklı işler. onda adalet bu kadar keskin değildir. o kimisine bütün güleçliğini kuşanarak gülerken kimisinin karşısında da bütün suratsızlığı ile kahvesini yudumlar. ve bu kadar adil olmama, özen göstermeme karşın kimse beni gördüğüne sevinmez. ne kendisi, ne de sevdiklerinin yanında.

    - aslında düşününce mantıklı şeyler söylüyorsunuz.

    * beni, düzeltiyorum bizi vareden şey mantıktır zaten. hiç kimsenin ölmediğini düşünsenize. şu hâlde dahi dünyaya sığmakta zorlanan, dünya kaynaklarının yetersizliğine inanan ve bu sebeple birbirlerini vahşi hayvanlar gibi parçalayan insanlar o zaman ne yaparlardı dersiniz?

    - ...

    * ama öte yandan insanları fazla ciddiye de almıyorum. yani hayatta en çok sevdiğini söylediği eşi vefat ettikten birkaç gün sonra başkasının kollarında uyanabiliyorlar. veya çok sevdikleri babalarının benimle yakın arkadaşlığına belalar okuyan, sinir krizi geçirenler. arkadaşlığımızın akşamında filler gibi yemek yiyerek, köpekler gibi sevişiyorlar.

    - peki o zaman niye bu kadar yaygara kopuyor?

    * sebebi basit. bir yolda yürüyorsunuz ve karşınıza beklemediğiniz anda belki de adını dahi unuttuğunuz, kendinizden ve çevrenizden hep uzak tuttuğunuz, kötü olduğuna inandığınız birisi çıkıyor. şaşırıp da paniğe kapılmaz mısınız?

    - hakkınız var. kesinlikle tedirgin olurdum.

    * peki size doğru ani bir hamle yapmış olursa ne yaparsınız?

    - karşılık vermeye çalışır ve başedemezsem yardım çağırırım sanırım.

    * işte bu kadar yaygara da bundan kopar. unuttukları, öteledikleri, yanlarına yanaşmama izin vermedikleri ve tüm bunlara karşın bir sokak arasında, bir ana caddede, bir yatak odasında, banyoda veya en sevmediğimdir ama tuvalette karşılarına çıkabilenim. insanlar da böyle bir durumda sesini duyurmak için feryad ediyorlar işte.

    - peki insanlara bir mesajınız var mı?

    * bunu yapmayı etik bulmuyorum. buradan çıkıp da insanlara "şunu yapın, bunu yapın" diyerek onları aptal yerine koymak... ne bileyim pek bana göre değil. kaldı ki benim "yapın" dediklerime kulak vereceklerini de sanmıyorum.

    - evet, o da farklı bir bakış açısı. ben samimiyetiniz ve ayırdığınız vakit için teşekkür ederim sayın ölüm.

    * umarım ki birilerinin işine yarayacak, birkaç kişiye dahi ulaşacak birşey yapabilmişizdir.

    - sizin, işlerine yarayacak ve bizim de birkaç kişiden fazlasına ulaştıracak olduğumuz muhakkak. ama umarım ki insanlar, sizin gibi adalet timsalinin dediklerini biraz olsun anlayabilir.
    0 ...