kendisiyle son randevumun bu sabaha karşı sona erdiği şehir. hakkında çok uzun uzun anlatılmış ama yazmaya başlayınca da insanın derin bir iç geçirdikten sonra da bir türlü yazmayı bırakamadığı bir şehir paris. içimde kendisi hakkında "çok güzel bir şehirdir" dememi engelleyen garip bir his var. paris fransa´nın diğer her yerinden farklıdır. porte de clignancourt da "beyaz" adam göremezsin. zaten bütün paris´de 72 çeşit insan yaşar. istanbul´dan falan çok daha cosmopolittir paris. elli çeşit fransızca duyarsın, öyle garip slangler konuşurlar ki, çok kere birbirlerini de anlamazlar.
en son gördüğüm garipliklerden birisi de montmantre´de o belki de dünyanın en ünlü 3 kilisesinden birisi olan olan sacre ceur´ün tam önüne resmen atlı karınca kurmuş herifler !!! gümbür gümbür fransızca rap müziği çalıyorlardı, bi de daha da absurd bir şekilde bir sürü engeller kurmuş kilisenin etrafında "engelli bisiklet yarışı" (!) yapıyorlardı....paris sonuçta çatlak dolu bir şehirdir.
ama güzeldir tabii, güzeldir, akşam üstü rue du lyon´daki pub lardan birisinde oturup bi bira içmek. garnson kızla flörtleşmek falan. ya da gare de l´est´ teki böyle gece 9 gibi gece ekspreslerinin ağır ağır paris´ten uzaklara doğru demir alışlarını izlemek. ya da philipp august´da fransızlarla çene çalmak, üç beş adam aynı kadına asılmak falan... ya da pigalle de ucuz bi kneipe´ye çöküp cafe au lait içmek.
milletin bilmediği bir şey de, parisliler turistden nefret ederler. her taraf yılın her mevsimi turist dolu kardeşim. bildiğim kadarıyla new york´tan bile daha fazla ziyaret edilir paris. o benim tanıdığım kadınlardan birisi bana geçenlerde "ikinci dünya savasından sonra ne güzel dünyanın her yerinden bize ziyarete geliyorlar, diyorlardı bizim büyüklerimiz, ama bu işin esprisi kaçalı çok oldu, inan bana " demişti.
ama gene de parislilerin acayip bir burnu büyüklükleri de vardır. orası da öyledir yani. bir de acayip güvensiz adamlardır. bir şey not almak için orada kalemle bir şey yazan bir kadından "şu kaleminizi bi verir misiniz" dedim, bana "sen bana kağıdını ver ben sana ne yazcaksan yazayım" dedi, sanki bir euroluk kalemini çalcakmışız gibi. kendim görmedim ama, bazı lüks mağazalar champy elysee´de bir şey almayacak bile olsan, içeriye girmek istediğin zaman senden içeriye girmek için bilet parası istiyorlarmış, o yüzden gayet normal mağazaların girişlerinde "entrèe libre - giriş serbest" yazıyo...ben sordum da onu " hocam ne ayaktır bu böyle burası sinema diil ki böyle giriş serbesttir yazmışlar böyle?" diye de, bana anlattılar işte.
yani sadece öyle çok iyi acayip güzel , mükemmel bir şehir falan değildir paris. güzel bi gün geçirebilmek için günlük bi 100 lük hesaplıyacaksın. 2 yıldızlı kıytırık bir hotelin kirası bile 200 euro civarlarındadır. öyle ücra köşelerde bulursun, daha ucuza oda. bir de bazen internette var öyle birtakım aksiyonlar, bi de şansın olcak tabii...yani çok pahalıdır paris. gerçi ucuz yerleri de vardır. 13. arrondisement taraflarında, o le kremlin bicètre taraflarında var güzel ve normal fiyati olan yerler. yoksa sehir merkezinde, yani champs elysee falan hariç -oraya hic girmiyorum bile- , yediğin içtiğin herşeye eşek yüküyle para ödersin.
ama tabii herşey bir yana dünya şehridir paris. her tarafı sanat eseri kıvamında binalarla doludur, gerçek sanaqt eseri olan binalar hariç. metro istasyonları bile sanat eseridir çoğunlukla. 1920 li yılların artık yesillenmiş çelik işlemeleriyle bezeli bir sürü metro istasyon girişi vardır pariste. o metro 2 nin 4´ün bütün istasyonları sanat eseridir. belki de dünyanın en güzel şehridir...belki de...