herkesin dile getirdiği gibi, ben de yazıya festivalin ufacık bir yerde yapılmış olmasını eleştirerek başlıyorum. yirmi bin insana on tane pisuvarın düştüğü bir oran herhalde dünyanın hiçbir yerinde yoktur. inanılmaz ağır bir testosteron kokusu içinde dakikalarca göt göte sırada bekledikten sonra işemek dahi gelmiyor insanın içinden. biranın yine piyasa fiyatının üç katı olması ve ekmeklerin yine yeni yeniden bayat olması bizleri şaşırtmamış, suyun ise bu kez elli kuruş olması hepimizi sevindirmiştir. *.
geriye doğru ilerleyen sırada içeri girene kadar birayı on liradan satan amcaları zengin ettikten sonra tek kapılı girişe geçip her yerimizi elleterek alana girdik. beş yüz kişiden fazlasını alamayacak bir ortamda dile kolay yirmi beş bine yakın kişiydik. tabii biz içeri girene kadar mastodon konseri yarılamıştı. derken in flames çıktı sahneye, genel olarak pek dinlemem fakat; çok enerjiktiler. solist zoru başardı sayılır, brutalde sorun yaşamadı. baterist belki biraz daha kendini gösterebilirdi ancak; bütüne bakarsak epey coşturdular, zira melodik death icra etmekte çokta basit bir iş değil. genel anlamda memnun kalındı diye düşünüyorum.
alice coopera gelicek olursak, herkesin mükemmel olduğu konusunda hemfikir olduğuna inanıyorum. gerek sahne şovları, gerek bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle ve o harika sesiyle kitleyi çokta güzel eğlendiren, kendinden geçiren altmış üç yaşındaki bu adama büyük bir teşekkür borçluyuz. kostümleri ise bana vurucu etkiyi yapan olaydı. özellikle ilk kostümü çok yaratıcıydı şahsen çok hoşuma gitti. gidip alnından öpesim geldi. bu arada tekrar söylemeden geçemeyeceğim, sahne şovları gerçekten çok güzeldi, çok güldüm çok eğlendim. konser sonunda yaptığı jestte çok hoştu ayrıca. ek olarak the wall u seslendirmeleri beni çok heyecanlandırmış, çığlıklarla eşlik etmeme sebebiyet vermiştir. *
slipknot konseri belki de en çok konuşulması gereken konserdir. birçok şeyi görmüş olduk. ve ben olanlardan fazlasıyla tiksindim. joey sahneye omuzlarda çıktı falan güzel konser olucak dedik. harika bi giriş yaptılar art arda iki- üç şarkı çaldılar derken baktım pogo başladı. e tamam çok güzel. slipknot konserinde olmayacakta radiohead konserinde mi olucak diye sorarlar adama. ona da eyvallah dedi insanlar. fakat; tarzını bütün dünyaya kanıtlamış olan bu sekiz psikopat bok gibi bir sahneye çıkartıldıkları yetmemiş gibi, sıfır ilgi, sıfır eşlik halinde konser verdiler! orijinal halde dahi dizilemediler sahneye. ve adamlar en yardıran şarkılarını çalıyorlar, alanın yarısı, çoğunluğu ergenlerden oluşan pogoyu izliyo, kalan yarısı, 'ne çalıyo lan bu gavatlar' edasında..! hasiktir diyorum başka bir şey demiyorum. bu kadar şaşırmadım hiçbir konserde. yıllarca forumlarda kafayı yediniz slipknot neden gelmiyo, slipknot ı getirin diye. sonra? herkes ergenlerin pogosunu izledi. yemin ediyorum hiç pogo görmemiş gibiydi herkes, kaldı ki o pogo da bir wall of death şeklinde geçmedi.
dikkat edenler muhakak görmüştür, iki tane ortaokul öğrencisi tarzında, dar pantalonlu, üstsüz çocuk vardı. sürekli birbirlerini ellediler inanamıyorum falan dememe sebebiyet verdiler. en hareketli de onlardı sanırım.
tabii ben bu esnalarda terim soğumuş, yarı buruk şekilde 555 to the 666 e eşlik ediyordum. pogoyu izleyen alanın o yarısı ise maalesef inanılmaz vahşi bir vokalden bîhaber evlerine gittiler gece sonunda. şarkı aralarında corey biraz canlanın tarzında konuştu falan derken sıra spit it out şarkısına geldi. yahu aklım almadı o durumu çok ciddiyim. solist eğilin diyor, jump the fuck up yapacağız diyor, lütfen herkes eğilsin diyor, beş dakika oldu şarkı hâlâ geçiş aşamasında, corey konuşmasını yapamıyor eğilin demekten. ve evet maalesef istanbulun en geri zekalı insanları da dün konserdeymiş. yaklaşık yüz kişilik asi kafileden birkaçı bizzat benim önümdeydi. otursanıza neyi kanıtlamaya çalışıyosunuz diye sorduğumda bana ne lan falan dediler ki kan beynime sıçradı o esnada! bu konudan dolayı pogodan iki adam kavga etti, arka taraftan bağrıyorlar eğilsenize lan şeklinde.. yani hiç görmek istemeyeceğimiz ve aslında konser öncesinde olmasına pekte ihtimal vermediğimiz görüntülerdi.. bu durum beni cidden üzdü. kendilerini gerçekten dünyaya kanıtlamış bu adamlara yapılanların hepsi büyük ayıptı. çok basit bir ortamdı kısaca. tabii solo falan da atmadılar. çalıp, her zamankinden bir iki şov yapıp teşekkür edip indi adamlar sahneden...
and iron maiden.. gerçekten otuz bini vurduğumuzu düşündüğüm dakikalar.. beklettikleri o on beş dakika hayatımın en heyecanlı dakikalarıydı kesinlikle. bekledik bekledik çığlık attık bağırdık çağırmadan gelmezler dedik sahneye davet ettik falan derken her yer mavi oldu duman oldu bir baktım karşımda iron maiden! hasiktir çığlıklarım o anda yükselmeye başladı. mükemmel, tek kelimeyle mükemmeldiler. ilk kez o'nları canlı görmenin verdiği heyecanla kendimden geçmek üzereydim. the final frontier turnesinde olduklarından dolayı şarkıların ağırlığı o albümdendi, pek bilmediğimiz şarkılardı ancak; yine de the trooper, dance of death, fear of the dark, 2 minutes two midnight, the evil that mans do, blood brothers, hallowed by the name, running free gibi şarkıları dinlemek beni inanılmaz mutlu etti.. bruce organizasyona lafı çakmadan da geçmedi, bi dahaki sefere iki katı büyük bi yerde yapıcaz tarzında bir şeyler söyledi, iyi de etti. bir ara kafasını sallayıp, daha erken henüz sikilmediniz ayarında bi mesaj verdi ki karizmanın tanımını yaptı adam. sahne şovları da bir harikaydı, eddie yi görmek bize de kısmet oldu. gerçekten devasa şahne şovları yaptılar ve inanılmazdı tek kelimeyle.
her şeyiyle kusursuz sayılırdı konser. tek eksik sayılacak nokta özellikle dance of death şarkısında neredeyse hiç eşlik edilmemesi, resmen kendi sesimi duymam beni bir hayli üzdü. aynı durum fear of the dark şarkısısında da gerçekleşti maalesef..
on altı şarkının hepsi de çok güzeldi ve evet her soloda biraz sağdan orta taraflardan, allahım sana geliyorum! diye haykıran bendim. ve yine evet, orospu çocuklarıı! tapıyorum lan size! şeklinde çığıran da bendim.. çevremdeki insanları sürekli çekiştirip durmam, omuzlarını ısırmam çığlık atmam da cabası.. gecenin o saatine kadar ayakta durmanın verdiği yorgunluğun üzerine güneşte kavrulmanın acısını da eklersek gerçekten zor bir gün oldu ancak; yine de tarihe tanıklık etmek güzeldi..