deniz, kum, güneş bir yana.. mevsimlik işçi olarak başka memleketlere ekmek parası için yola çıkmak bir yana..
'su şişesi'dir benim için yaz.. evet, aynen öyledir.
gelir mayıs, haziran.. şehir sıcaktır, karınlar aç, öğle yemeği yenilir, çıkartılır dolaptan buz gibi su, tam nefes almadan dikecekken kafaya,
baba girer araya, 'la hınzır ılıştır da iç'.
baba sözüdür, biraz soğuk su katılır, üstüne dışarıda duran sürahiden ekleme yapılır, içilir yine de bir güzel..
bitmiştir yemek, bulaşıklar yıkanır, falan filan derken masanın üstünde bir kaç tane şişe dikelir durur..
boştur, doldurulması makuldur.. anne hemen konuşur 'şu şişeleri hep ben bi diycem doldurun diye, bıktım artık'.
babanın deyimiyle hınzır, hemen kapar şişeleri doldurur..
anne şişeleri doldurun diye söylemekten, hınzır doldurmaktan şişeleri bıkar hep, yorgun düşer..
ama işte yazdır bu, kimi kızar 'doldur' der, kimi 'sus'ar su içer..