**Ya râb bela-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
ya rab, beni aşk belasıyla tanıştır. bir an olsun bile beni aşk belasından ayrı düşürme.
bu beyitte mutasavvif bir şair olan fuzuli'nin aşk belasından kastı allah akından başkası değildir. tasavvufa göre bir tek gerçek aşk vardır: allah aşkı. bu aşk-ı hakiki, aşk-ı ilahidir, oysa insana duyulan aşk beşeri aşktır ve gerçek değildir. insan dünyaya aşk-ı ilahiyi aramaya gelmiştir ve hayatın mutlak gayesi de budur. işte bu beyitte de fuzuli allah'a kendisini önce gerçek aşkla tanıştırmasını, sonra da bir an olsun bu aşktan kendisini ayırmamasını söyler.
bu beyitte geçen bela kelimesi aynı zamanda arapçada gam, keder manasına gelmektedir. bu açıdan beyite baktığımız zaman aynı zamanda aşkın belasının yanında aşkın getirdiği gam ve kederden de bahsetmek mümkündür.
**Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
dert ehlinden iyiliğini eksik etme, yani beni çok fazla belaya mübtela et.
burada fuzuli dert ehli olduğundan bahseder, ancak bu dertlerden şikayetçi de değildir. aksine memnuniyet duyar ve bu dertlerin devamını diler.
**Oldukça ben götürme belâdan iradetim
Ben isterim belâyı çü ister belâ beni
ben yaşadıkça beni beladan ayırma, dileğim budur. ben belayı, onun beni istediği için isterim.
burada fuzuli, belayı çektiğinden bahseder. yine belayı iki anlamıyla ele almak dpğru olacaktır. yani gam şairi, şair de gamı sever. ama bu beyitte yine şikayet etmez, hatta allah'tan bunun devamını diler.
sevgilimin güzelliğini gittikçe daha çok arttır. onun derdine düştükçe beni de daha beter et.
bu beyitte de sevgilinin güzelliği arttıkça fuzuli aşk belasına daha çok müptela ister, zira onu yaşatan artık aşktan başka bir şey değildir. o sevgilisini sevdiği için, sevgilisinin güzelliği de günden güne artar. yani sevgiliyi güzel yapan fuzuli'nin ona duyduğu büyük aşktır.
**Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola getürmek saba beni
yokluğunda bedenimi öyle hafif yap ki, sabah rüzgarı bile beni ona kavuşturmaya yetsin.
fuzuli bu beyitte sevgili olmadan zaten yok olacağını, eriyip gideceğini kasteder. tasavvufi açıdan baktığımızda bunu "bir lokma, bir hırka" felsefesiyle açıklamamız mümkün olacaktır. zira, yaşamak için gereken şeylerin dışındaki hiçbir şey insana gerekli değildir. yine tasavvuf felsefesine göre, insan allah'a kavuşacağı gün için yaşar. bu vuslata erişinceye kadar da imtihan alemi olan dünyada düvyevi zevkleriinden arınıp kavuşma gününü bekler.
ikinci dizede şair saba rüzgarına atıfta bulunmaktadır. nesim olarak da bilinen bu rüzgar sevgili ile aşık arasında haberci olmasından dolayı divan şiirlerinde sıkça geçer. kah sevgilinin saçlarının güzel kokusunu aşığa ulaştırır, kah aşıktan sevgiliye bir mesaj iletir...
**Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana
Ya râb mukayyed eyleme mutlak bana beni
ya rab, bana fuzuli gibi kibir verme ve beni asla kendimle bırakma.
son beyitte fuzuli tecrit sanatı ile kendisine dışardan bakar ve allahtan kendisine "fuzuli gibi" gurur, kibir vermemsini diler. ayrıca kensini yalnız(rabsız) bırakmaması ister allah'tan. çünkü dünyanın onun için amacı allah'a ulaşmaktır. bu amaçtan ayrı düşerse hiçbir şeyin kıymeti yoktur.